3 Mayıs 2008 Cumartesi

VE İŞİMİZ BİTTİ

Çalışmayı seviyor musunuz gerçekten? Hafta sonlarını iple çekmiyor musunuz?

Yoksa günün birinde her şeyi geride bırakıp bir sahil kasabasına yerleşme hayalleri kurmadınız mı hiç?

Acaba durmaksızın koşuşturduğunuz çalışma hayatı sizi sinir krizinin eşiğine mi getirdi? Güvenlik kameraları ve seri numaraları her hareketinizi gerçekten izliyor olabilir mi?

Kriz çıktığında ilk gönderileceklerden olmak korkutur mu peki sizi?

Bu şartlarda çalışmak modern bir intihar yöntemi mi?

Ya da girişimci kapitalist sistem eninde sonunda sizlere girişiyor olabilir mi?

Ağaçların Tepesinde Yükseklerde

Burada olmaktan ve yeni koltuktan nefret ediyorum, bu yüzden bütün yastıkları yere atıyorum, sonra da ayağa kalkıyor ve koltuğu sertçe tekmeliyorum. Tekme parmaklarımı acıtıyor. Acımalarını durdurmak için yere oturup parmaklarımı sıkmak zorundayım ama o kadar acıyorlar ki, gözlerim yanıyor.

Ağlamak istemiyorum.

Bu çok çirkin bir koltuk! diye bağırıyorum Cass’e. Kahverengi koltuktan kalkıyor.

Bu benim hatam değil, Sebby, diyor. Beni kaldırmaya çalışıyor, öne doğru eğiliyor, beni hareket ettiremesin diye kendimi ağırlaştırıyorum. Artık ağlıyorum. Cass beni bırakıyor. Yerde yanıma oturuyor. Sakin ol, diyor Cass, lütfen. Annemin kitabı nerede? diye soruyorum. Ne? diye soruyor Cass. Annemin Gece Korusu isimli kitabı, diyorum. Çekmecede değil. Sesim nezleymişim gibi çıkıyor, çünkü ağlıyorum.

Ah, diyor Cass, ben onu sadece ödünç aldım, Sebby, söz veriyorum yerine koyacağım. Ama nerede? diye soruyorum ona yine. Cass elini omzuma koyuyor. Onun elini itiyorum. Yukarıda odamda, diyor Cass. Hayır, diyorum. Ağlıyorum, konuşmak çok zor. Senin her şeye dokunmaman gerekiyor, diyorum. Gözlüklerimi çıkarıyor ve ona atıyorum. Seni anlamıyorum, diyor Cass. Sebby, lütfen.

Yere yatıyor ve ağlıyorum. Burada olmak istemiyorum, her şeyin doğru yerde olması için etrafa bakmak istemiyorum artık. Hiçbir şey doğru değil. Zaman hiçbir şeye, hiç kimseye acımıyor. Annemin resmini kaybettim, artık gitti o.

(Kiara Brinkman; çeviren: İrem Mirzai)