23 Temmuz 2010 Cuma

Dava

Geçtiğimiz hafta sizler blogumuzu takip ederken bizler bir haftalık bir kaçamak yapıp biraz kafa dinledik, dinlendik ve ardından sonbahar kitaplarının hazırlıklarını sonlandırmak üzere şehre geri geldik, yeniden karşınızdayız. Tatil çalışan bünye için elzem ancak sonrasında zorlayıcı bir süreç aslında; bir aranın ardından şehre dönen insan gazete okurken, yolda yürürken, her zaman yaptığı şeyleri yaparken şaşkınlık düzeyi yukarılarda seyrediyor ister istemez, en azından bir süreliğine. Tatil sonrası kafamı en çok kurcalayan ve Türkçe kaynaklarda özet olarak geçilen hadise Kafka’nın mirası kargaşası oldu; bir başka yazı planlamıştım ama ister istemez “canlı” blog yazmaya geri dönünce planları bir kenara bırakıp aklıma takılanlara kayıyorum. The Independent’ın detaylı olarak duyurduğu, akıllara durgunluk veren olaylar zinciri Kafka’nın kimi eserlerinde eşsiz biçimde yansıttığı kafkaesk mizansenlerle aşık atabilecek nitelikte.


Özetlersek önce biraz geriye gitmemiz gerek - Franz Kafka ölüm döşeğindeyken arkadaşı Max Brod’dan günlük, defter ve kimi tamamlanmış kimi ise yarım kalmış eserlerini yakmasını rica eder. Max Brod bu ricayı dinlemez ve bu büyük yazarın ardında bırakmak istemediği yapıtlarının bir kısmını ölümü ardından yayımlatır. Geriye kalanları yanına alarak 1939 yılında İsrail’e göçer. Brod 1968 yılında öldüğünde Kafka’nın kimi eserlerinin orijinallerini devlet korumasına vermiş ancak elindeki belgelerin çoğunu sekreteri Esther Hoffe’ye bırakmıştır. Sonraki 40 sene boyunca Kafka’nın elyazmaları Hoffe’nin Tel Aviv’deki dairesinde saklanır. (Independent bu noktada zemin katındaki dairenin kedilerle dolu olduğuna dikkat çekme gereği duymuş.) Olaylar, Hoffe’nin 1988 yılında Dava’nın orijinal elyazmasını Sotheby’s aracılığıyla Marbach şehrindeki Alman Edebiyatı Arşivi’ne 1,98 milyon dolara satmasıyla karışır. Devreye giren İsrail otoriteleri, Hoffe’yi Ben Gurion Havaalanı’nda bavulunun içinde bazı Kafka belgeleriyle gözaltına alır ve İsrail devletinin Kafka’nın ardında bıraktıklarını kültürel miras olarak koruma amaçlı açtığı "dava" başlatılmış olur. Hoffe 101 yaşında öldüğünde Kafka’nın yazdıkları mirasçısı olan iki kızına kalır ve kızlar defterleri beşi Tel Aviv, biri Zürih’te olmak üzere altı banka kasasına emanet ederler. Independent, geçtiğimiz hafta bir bilirkişi heyetinin Tel Aviv’deki kasaları açtığını, Hoffe’nin kızlarından birinin ise bu esnada binanın dışında “Onlar benim!” diye bağırmakta olduğunu duyurdu. Henüz Kafka kişisel arşivinin nelerden oluştuğuna dair bir açıklama yok, davanın akıbeti ise belirsiz, ancak olan bitenin Kafka’nın yapıtlarındaki karanlığa paralel nitelikte olduğu kesin. Yürek burkan bir detay ise Kafka’nın 20 kadar defterinin ölümü ardından sevgilisi Dora Diamant tarafından saklanmış olduğu ve bunların Gestapo’nun eline geçtiğine dair. Yani yazarın ölmeden önce arzuladığı gibi yakılmış bir şeyler varsa eğer, bunun Gestapo eliyle gerçekleşmiş olması muhtemel. Tuhaf zamanlarda tuhaf kelimesini utandıracak denli tuhaf hayatlarımız, tuhaf… Yazar ölür, yapıtları kalır ya kime kalır? Trajik bir durum söz konusu aslında. Bolano’nun Vahşi Hafiyeler’inden duruma uygun bir pasajla noktalayalım yazıyı:



Eleştiri, bir süre Yapıt’a eşlik eder, sonra yok olur ve bu kez yapıta Okurlar eşlik eder. Yolculuk uzun da olabilir kısa da. Sonra da Okurlar birer birer ölür ve Yapıt yolunda yalnız devam eder, derken başka Eleştiriler ve başka Okurlar çıkar yoluna. Sonra Eleştiri bir kez daha ölür, Okurlar bir kez daha ölür, Yapıt bu kemik yığını üzerinden geçerek yalnızlıklara yolculuğunu sürdürür. Yapıt’a yaklaşmak, gemiyi onun aydınlığında yüzdürmek kesin ölümün yanılmaz işaretidir, oysa başka Eleştiriler ve başka Okurlar durmaksızın yanaşırlar Yapıt’a, zaman hızla yutar onları da. Sonunda, Yapıt Sonsuzlukta yalnız sürdürür yolculuğunu. Ve bir gün, her şey gibi Yapıt da ölür, tıpkı Güneş’in söneceği, Yerkürenin, Güneş Sisteminin ve Yıldızların, insanoğlunun yok olacağı gibi.

Komedi gibi başlayan her şey trajedi olarak son buluyor.


(Roberto Bolano, Vahşi Hafiyeler. Çeviren: Peral Bayaz. Metis Yayınları, 2007.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder