1 Aralık 2010 Çarşamba

Kırbaç


Gelmiş geçmiş en sert kışlardan biriydi. Nehirlerden yükselen rüzgârlar kudurmuş gibiydi. Gökten yağan buz parçacıklarının uçları, zehirli oklar gibi saplanıp kalıyordu yerde. Yalnızca ocak ayındaki dört kar fırtınasının sonunda karlar donarak en az savaşlardaki kadar aşılmaz, korkunç gri barikatlara dönüşmüştü. Mezarlıklarda mezar taşları kar altına gömülmüş, yol kenarlarına park edilmiş arabalar çiğnenmeden yutulmuştu. Havanın böylesine aniden değişmesine dair süregiden tartışmalar çoktan bir kenara itilmiş ve yaşlılar ile evlerinde mahsur kalanlar için duyulan endişe ön plana çıkmıştı. Çocuklar haftalarca okula gidememişti. Teslimatlar durma noktasındaydı, uçaklara iniş izni verildiği günlerde dükkânlar tıklım tıklım dolup taşıyordu. Marketlerin önünde insanlar upuzun kuyruklar oluşturuyorlardı - her an patlamaya hazır, duruma ayak uydurmanın zorluğu karşısında homurdanarak. Kurnaz kamu kurumları, sivil toplum kuruluşlarını yardıma çağırıyorlardı; sıcak barınak, gönüllü ev tarama hizmetleri için. Soğuk tüm icatların anasıydı, mesajını kırbaçla veren intikamcı bir ana.

Joshua Ferris'ten Bilinmeyen, Hatice Taş çevirisiyle çok yakında, tüm kitapçılarda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder