22 Şubat 2011 Salı

Yazı kalır

Palahniuk'un yazı yazanlara tavsiyelerine kaldığımız yerden devam:

7.Bilmemek esastır. Hikayenin kendi kendini şekillemesine izin vermek gerekir. Sıradaki hamlenizi bilin ve ötesinin kendi kendine gelişmesi için çabalayın. Her şeyi bilirseniz, yazması da çok sıkıcı olur. (Cehalet mutluluktur - çok eskilerden günümüze uzanan ve göründüğü üzere Palahniuk tarafından da kucaklanmış bir düstur.)

8.Hikayeye daha fazla özgürlük tanımak istiyorsanız karakterlerin adlarını değiştirin. Karakterler gerçek değiller ve sizi de temsil etmiyorlar. İsimlerini rastgele değiştirmek, karakterlere dilediğiniz gibi işkence yapabilmek için onlarla aranıza gereken mesafeyi koymanızı sağlar. Hikayenin ihtiyacı varsa, karakteri öldürmek de mübahtır. (Ev işleriyle başlayan tavsiyeler birden vahşi bir boyut kazanıyor ve maddeler biraz canlanıyor böylelikle. Karakterleri öldürün veya hikayenin kaderini değiştirmek için adlarını değiştirin!)


9.Üç çeşit anlatım biçimi vardır: Betimleyici, Komut verici, Dışavurumcu. Her birini kullanın. (Açıkçası biraz tuhaf bir madde bu, ama elçiye zeval olmaz.)

10.Okumak isteyeceğiniz kitabı yazın. (9'daki tuhaf tavsiyeden sonra nihayet kısa ve öz, ilaç gibi gelen bir tavsiye.)

11.Kitabınızda kullanılacak resimleri şimdiden, gençken çektirin ve telifleri ile negatifleri sizde bulunsun. (Dereyi görmeden paçaları sıvamaya da, Secret adı altında pompalanan felsefeye de örnek olabilecek bir tavsiye. Ne demiştik, elçiye zeval olmaz.)

12.Sizi gerçekten üzen konular hakkında yazın. Onlara dair yazmaya gerçekten değer.(Sanırım burada kasıt, yazarın umursadığı konulara dair yazdığı takdirde daha başarılı olacağı yönünde; en azından benim bu maddeden anlamak istediğim şey bu minvalde.)

13. Yazmayı sürdürün. Bir yerden sonra siz kaybolacaksınız ama yazdıklarınız kalacak.(Tekrarlamak gerek; doğru söze ne denir?)

Palahniuk'un yazı yazanlara tavsiyelerini Paul Auster'dan kendi yazma hallerine dair bir beyanla bitirelim öyleyse:

Yazı yazmak fiziksel bir iştir. Kelimelerin zihnimden değil de vücudumdan aktığını hissederim ben. El yazısıyla yazarım ve kalemim kelimeleri kağıda karalar. Yazılan kelimeleri kulaklarımda duyduğum da olur. Yazı yazarken en büyük çabayı kulağımda duyduğum müziği sayfalara akıtmak adına gösteririm. Tam istediğim gibi olması için yazmak, yazmak ve yeniden yazmak azımsanacak bir iş değildir. Fiziksel bir gücü vardır bu müziğin.

Kitaplar fiziksel güçle yazıldığı gibi, yine fiziksel güç sayesinde okunurlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder