14 Mart 2011 Pazartesi

Yolda

12 Mart Cumartesi günü, efsane bir yazarın, Jack Kerouac'ın doğum günüydü. Kerouac'ın en çok bilinen metni Yolda'nın (On The Road) sinema uyarlaması IMDB verilerine göre bu yıl içinde vizyonda olacak. Beat Kuşağı hakkında ne düşünürseniz düşünün, Yolda kayıtsız kalınamayacak bir enerjiyle kelime anlamıyla patlayan bir kitap, yazarın kitabı 3 hafta içinde ve durmaksızın daktilo etme suretiyle yazmış olduğu biliniyor, ancak elbette ki masa başına geçmeden önce oldukça uzun süren bir ön hazırlık, ya da yaşam süreci içerisinde hazırlanmış kitap. Ayrıntı Yayınları'nın Can Kantarcı çevirisiyle yayımladığı metnin yazıldığı yıl 1951; 1957 yılında Viking tarafından basılana değin pek çok yayıncı tarafından reddedilmiş ve Viking baskısı öncesi oldukça yoğun biçimde düzeltme ve müdahaleye maruz kalmış. Önümüzdeki aylarda Nevzat Erkmen çevirisiyle Kerouac'ın Big Sur'ünü yayımlayacağız; Big Sur, yazarın macerasının Yolda'nın basımı ve Kerouac'ın tanınması ardından gelişen ayağını destanlaştıran bir metin.

Yolda filminin post prodüksiyon aşamasında olduğunu söyledik yukarıda; Christies müzayede evinde 36,000 USD'a satışa çıkan bir mektupta Jack Kerouac Marlon Brando'ya sesleniyor ve Yolda'yı film yapması için o kendine has, tutkulu, heyecanlı dille adeta yakarıyor:

YOLDA'yı satın alman ve film yapman için dua ediyorum. Biçimi konusunda endişelenme, konunun nasıl sıkıştırılıp sinemaya uygun bir hale sokulması gerektiğini biliyorum: tek bir yol hikayesi olacak, birden çok yolculuk yerine tek bir tane, New York'tan Denver'a, Frisco'ya, Meksika'ya, New Orleans'a ve tekrar New York'a uzanan bir yolculuk. Kamerayla kaydedebileceğimiz çok güzel resimler hayal ediyorum; Sal ve Dean konuşur, konuşur ve konuşurken arabanın ön koltuğundan görünen, ön camdan dışarıda gece gündüz kıvrılan yol. Senin Dean rolünü oynamanı isterim (...) ben de Sal'i oynayabilirim. Dean'in gerçek yaşamında nasıl davrandığını gösterebilirim sana, onu ziyarete Frisco'ya gidebiliriz ya da L.A.'e çağırırız gelir, delinin teki hâlâ. Tek istediğim bu işten bana ve anneme yaşam boyu yetecek kadar para kazanmak, öyle ki ben de dünyayı gezmeyi, aklıma düşenleri yazmaya sürdüreyim ve dostlarım dardayken onları doyurabileyim. Amerika'da sinema ve tiyatroyu yeniden yapılandırmak istiyorum, spontane bir hava katmak, "durum"a dair algıları yıkmak ve insanları gerçek yaşamda oldukları gibi göstermek istiyorum. 30'larda çekilmiş Fransız filmleri bizimkilerden üstün hâlâ, çünkü Fransızlar oyuncuları serbest bırakıyorlar ve seyircinin zekası hakkında önyargı geliştirmiyorlar. Amerikan tiyatro ve sineması Amerikan edebiyatının geldiği noktayı karşılayamayan, modası geçmiş bir dinozor.

Kerouac'ın sinema konusundaki görüşlerine kısmen de olsa katılmamak elde değil, Yolda'nın uyarlamasını, tam da bu yüzden, merakla bekliyorum. Sinema demişken, pek çok filmi vizyonda izleyemediğimiz, vizyona girseler dahi sinemaların birbirinin peşi sıra kapandığı bu dönemde, ilaç gibi bir 15 gün var ufukta: İstanbul Film Festivali programı açıklandı. Edebiyatla haşır neşir olduğumuz bu platformdan festivalde gösterilecek üç edebiyat uyarlamasının altını çizelim isterim; biri Kazuo İshiguro'nun şahane romanı Beni Asla Bırakma'nın Mark Romanek yönetmenliğindeki beyazperde uyarlaması, diğeri Haruki Murakami'nin İmkansızın Şarkısı adıyla yayımlanan romanı Norwegian Wood'dan uyarlanan Noruwei No Mori ve son olarak Michael Winterbottom yönetmenliğinde Jim Thompson'ın romanı The Killer Inside Me'den uyarlanan aynı adlı film: İçimdeki Katil.

Sinemadan bahsetmeye devam edeceğiz.

İyi haftalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder