9 Haziran 2011 Perşembe

Zor

On kişiydik; oturma odasının ortasında birbirlerinin başına silah doğrultmuş ikisini saymazsanız eğer, sekiz. Bu on kişinin içinde bütün bunların gerçek olup olmadığını merak eden tek kişi ben değildim herhalde. Tabii ki içiyorduk. Rick’in anne ve babasının evi ve içindekiler, bir şişe Yukon Jack’in çoğunu bitirdikten sonra her şeyi birbirine katan garip bir parlaklığa bürünmüştü. Ayrıca bu, Tanrı’nın öldüğünün resmi olarak açıklanmasından sonra, ama Çocuklara Tapmayı Önleme Derneği’nin kurulmasından önceydi ve genel olarak her şey, ister sarhoş ister ayık, biraz garip ve gerçekdışı görünmenin ötesindeydi. Hiç kuşkusuz bir rüya olabilirdi bütün bunlar. Annem yatağın başında oturur ve soğuk elimi kendi ellerinin içinde tutarken ben komada, iç çeken makinelerin kabloları altında uyuyor olabilirdim ve beynim; dünyanın çivisinin çıktığını, yaslı ve umutsuz halde olan ben ve arkadaşlarımın birazdan toplu olarak intihar edeceğini anlatan bir filmi gözkapaklarımın içine yansıtıyor olabilirdi. Bu yüzden bütün bunların; Rick bir, iki, ÜÇ diye saydıktan sonra ÜÇ’te Ben ve Manny’nin birbirlerinin beynini dağıttığı ana değin gerçek olmadığını düşünen tek kişinin ben olmadığına emindim.

Odayı kan ve dumanla kaplayan patlamadan hemen önce biraz kıkırdadım bile. Yani güya üniversiteye geri dönecektik, ama geri dönecek bir üniversite kalmamıştı. Anlaması gerçekten çok zordu.

Silahlar patladıktan sonra bir an için neredeyse hiçbir şey göremedim, duman o kadar yoğundu ki. Çocukların kovboyculuk oyunu oynarken kullandığı mantar tabancaları gibi kokuyordu ortalık ve onun altında yanmış saç ve derinin ağır, leş gibi kokusu duyuluyordu. Duman yavaş yavaş, kendi üstüne katlanıp alçak bulutlar gibi yer değiştirerek tavana yükseldi, Ben ve Manny’nin yerde yatan cesetleri ortaya çıktı. Kim olduklarını bilmeseydim, tanıyamazdım.

Orada, elimizde bira, duruyorduk. Duman üzerimizden ince şeritler halinde kıvrılarak geçiyordu. Sert ve sakin yüz ifadesi dumanın ardından sabit ve değişmemiş olarak beliren Rick dışında herkes silah patlamasından etkilenmiş görünüyordu. Manny’nin arkasında, sağda duran Chad’in Shipyard Brewing Company logolu tişörtü, sanki Jackson Pollock tarafından sıçratmalı boyama tekniğiyle boyanmış gibiydi. Geçen dönem Çağdaş Sanatta Yeni Açılımlar diye bir ders almıştım ve soyut dışavurumculuk üzerinde epey zaman harcamıştık. Bu yüzden ders kitabımızda bu eser için yapılacak tanımı tahmin edebiliyordum:

Pollock, Jackson. İntihar. Pamuklu üzeri beyin, 2005.


(Tanrı Öldü, Ron Currie, Jr. Çeviren: Seçil Kıvrak. Tanrı Öldü, yarından itibaren tüm kitapçılarda. Görselde, elbette ki Jackson Pollock.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder