13 Temmuz 2011 Çarşamba

Güzel ve lanetli


Magazinden kaçış yok, ey okur, edebiyat alemi de (artık o neresiyse?) magazinden nasibini alıyor. 90'lı yıllara damgasını vurmuş ünlü model Kate Moss, geçtiğimiz günlerde dünya evine (artık o neresiyse?) girdi ve tüm edebiyat çevrelerinde Moss'un parmağında Zelda Fitzgerald'ın yüzüğü olduğu konuşuldu. Yanlış anlaşılma olmasın, Moss'un parmağındaki Zelda'nın yüzüğünün bir replikası sadece, ancak atılan manşetlerde hadise bu şekilde belirtilmeden bildirildi, magazin kafası öyle gerektiriyor olsa gerek. Her neyse, edebiyatın "nörotik" kadın figürleri arasında belki de en çok konuşulanlardan biri Zelda Fitzgerald; ilişkiler üzerine onlarca film kotarmış olan Woody Allen da geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmış ve Muhteşem Gatsby'yi filme çekmek isteyebileceğini ancak projenin Baz Luhrmann'da olduğunu belirtmiş ve Zelda tipindeki kadınlara tutulma eğilimi olduğunu eklemiş. Zelda tipiyle kasıt ne diyorsak eğer, Allen'a göre deliliğe meyilli ve dolayısıyla tehlikeli kadınlar söz konusu; Zelda'nın Fitzgerald'ı mahvettiği yaygın biçimde söylenir, ancak her duyduğumuza inanacak değiliz, kimin kimi mahvettiğini kim bilebilir? Her neyse, Zelda'nın güzel, deli, yarım akıllı ve hedonist bir kadın figürü olarak ölümünden sonra adeta Çehov'un Siyahlar İçindeki Keşiş'i olarak kendini çoğaltması düşündürücü, kah Kate Moss'un parmağındaki yüzükte, kâh Woody Allen filmlerinde Zelda'lar yürüyüp gidiyorlar... Bu açıdan bir Zelda kültünün varlığı su götürmez; ancak belirtmeden geçmemeli, erkek egemen toplumlar tarih boyunca kadın korkusu diye adlandırılabilecek bir illetten de mustarip olmuşlardır; deliliğe atfedilen marjinal durumun zaten marjinlerde konumlanmaları gerektirilen kadınlara bu denli şevkle bindirilmesi "Zelda" fenomenini bir nebze olsun açıklayabilir. Woody Allen üzerinden misojeni sularına yelken açmak değil niyetim ama Allen sinemasında kronolojik olarak gelişen bir kadın-erkek, dünya-insan algısı olduğunu belirtmem gerekir; Allen'ın erken dönem filmlerinde kalbin "ne denli esnek bir kas" olduğu vurgulanır - Hannah ve Kız Kardeşleri'nde geçer bu replik; ama çoğu filmde ilişkiler zaten bu düstur üzerinden şekillenir... Sarsak, entelektüel, nörotik erkek karakterlerle dünyalarını altüst etmeye kadir, alımlı ve entelektüel anlamda erkekten zayıf kadınlar Allen’ın erken dönem filmlerinde tehlike saçmadan ve belli bir acz içinde boy göstermeden duramazlar. Geç dönem filmlere baktığımızda ise daha karanlık bir tabloyla karşılaşırız; ilişkiler yine doğaları gereği insanların zaafları üzerinden yapılandırılır ama önceki filmlerde bariz olan iyimserlik yerini daha karanlık bir dünya algısına, rastlantısallığın hüküm sürdüğü ve hayat akışının anlamdan uzak dinamiklerinin acımasızlığının ortaya konduğu mizansenlere bırakır. Annie Hall'ın Zelda'sı Annie karakteriyle Vicky, Christina, Barcelona'nın Zelda'sı Maria (Penelope Cruz canlandırır) arasında dağlar kadar fark olmakla beraber, evet, ikisi de -muhatap oldukları erkek açısından- biraz "tehlikelidir."
Zelda Fitzgerald, adlı adınca bir karakter olarak Allen'ın son filmi Midnight in Paris'te boy gösteriyor, film burada gösterime girecek mi bilemiyoruz tabii, bekleyecek ve göreceğiz.

Yukarıdaki görselde, Allen sinemasının en çarpıcı ve oturaklı kadınlarından biri, Diane Keaton, kare sanıyorum Manhattan'dan. Aşağıda Allen, Penelope Cruz ve Javier Bardem karşısında; Bardem'in bakışlara dikkat. Akıl sağlığınıza her daim sahip çıkmanız temmenilerimizle.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder