4 Temmuz 2011 Pazartesi

Kendi kendini yazan kitap...


"Yazarın önünde bir karakterler listesi, tema özeti ve konu için yarattığı çerçeveyle oturup bu unsurları nasıl düzenleyeceğini ümitsizlik içinde düşündüğü sanılır. Gerçekte böyle değildir bu. Nabokov'un sancı diyerek tanımladığı şeye benzer. Sancı ya da ışıltı, yazarın anlayışına dair bir şey. Bu noktada yazar, işte burada hakkında yazabileceğim bir şey var demiş olur. Bu anlayış olmadan ne yapılırdı bilemiyorum. Bu fikre -sancıya ya da ışıltıya- dair hiçbir şey çekici gelmeyebilir size - yazacağınız kitabın bunun hakkında olacağı, bunu yazmanızın gerektiği dışında. Fikir, aksine sizi tiksindiriyor ya da itiyor bile olabilir ama yazmanız gerektiğini anlarsınız..." (Martin Amis, Paris Review söyleşisi. Philip Roth'un çıkıp artık kurmaca metin okumadığını beyan ettiği zamanlarda yaşıyoruz (yazıyor, o ayrı.) Amis, beklenmedik bir dürüstlükle cevap vermiş soruya.)

"Buradaki pek çok yazar bana mesajımın ne olduğunu bilmek istediklerini söylüyorlar. Bakın, bir mesaj falan yok. Yazdığım zaman, yazmam gerektiği için yazıyorum. Bir yazar kendi işlerini fazla kurcalamamalı. Kitabın kendi kendini yazmasına izin vermek gerekir, değil mi?" (Jorge Luis Borges, Paris Review söyleşisi. Aşağıdaki görselde Nabokov, kelebek peşinde.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder