3 Ağustos 2011 Çarşamba

Denge

Geçen hafta bahsettik; malum Elif Şafak'ın yeni romanı kapağında yazarın ana karakter kılığına büründüğü bir resim eşliğinde okurla buluştu, hakkında da beklendiği üzere epey konuşuldu. Kitabı okumakta ve düşünmekteyim; açıkçası bu sene okuduğum bir diğer Doğan etiketli kitabı çağrıştırmadı desem yalan olur. Radikal Kitap'ın son sayısında yazar bir kadın olarak erkek karakteriyle empati kurmak üzerine çeşitli beyanlarda bulunmuş; hey gidi, bir zamanlar aynı söylemleri Ahmet Altan'ın Aldatmak adlı romanı ve (erkek) yazarın kadın zihnini okuma becerisi üzerinden duyduğumu da anımsıyorum. Hatta Elif Şafak'ın Siyah Süt'te "kadın yazar olarak yaşam sorunsalı" denebilecek bir mevzudan bahsederken "kadın yazarın" bedeninin kadın, zihninin ise erkek olmasının yarattığı sıkıntılardan bahsettiğini de anımsıyorum. Yazarken bile sıkıldım yahu, öff. Neyse, herkesin görüşü kendine elbette - yazarın son kitabı erkekler okumaz kaygısıyla kadınlara pembe erkeklere gri kapakla piyasaya çıkmamış mıydı? Bu nasıl bir bebek odası zihniyetidir bilemiyorum, sene 2011, tamam çok da medeni sayılmayız ama, bu kadın erkek ezberinden gına gelmedi mi? V.S. Naipaul, ki kendisi yaşını başını almış bir şahıs, geçtiğimiz günlerde yazarı kadın olan metinleri bir bakışta tanıdığını ve kadınların yazdıklarının beş para etmez olduğunu falan söyledi de ortalık çalkalandı, insanlar "Acaba?" gibisinden tartışmalara falan girdiler, Naipaul kişisini becerileriyle birlikte ilgili mercilere havale etmek dışında ne yapılabilir - havalar zaten sıcak, monolitik anlayışlar götürsün sizleri, benim dengemi bozmayınız.

Biz kitaba bakalım diyeceğim ama, metinden çok yazarın kendisini konuştuğumuzda ve imgesine maruz kaldığımızda ona da yer kalmıyor sanırım. Öte yandan, çok çok eskiden çok sevdiğim bir dostumu hatırladım kapak vesilesiyle, Julius Ceasar'ı okurken çarşaflardan yaptığı bir kıyafet ve sandaletlerle ortalıkta dolanmış, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı'nı okuduğu sırada Ruzena karakterine dönüşüp onun hal ve tavırlarını üstlenmişti. Empati iddiası bahis konusu değildi, okuma tecrübesinin yaşama sarkması ve oyuna dönüşmesiydi mevzu, bir "kadın" okur olarak erkek yazarla veya karakterle nasıl olup da bağ kurduğunu değil irdelemek, bunu sorgulamak dahi abesti o zaman - yaş 16 civarlarıydı, hey gidi. Neyse çok dağıtmayalım konuyu.


Yine de biz kitaba bakalım?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder