22 Eylül 2011 Perşembe

Kumsal taşın altında

Geçtiğimiz hafta sonu Milliyet gazetesi Filiz Aygündüz'ün Murathan Mungan ile söyleşisine yer verdi; söyleşinin ekseninde Mungan'ın yeni evi, tüm detaylarıyla anlatılmaktaydı. Evmiş, dekormuş, tadilatmış; bunlardan fazla anlamam sevgili okuyucu, dolayısıyla mevzu bahis olduklarında çok da ilgimi çektiğini söyleyemem. Ancak yazarların evleri, yazara atfedilen gizem arttıkça giderek daha çok ilgi çekiyor gibi. Yanılmıyorsam Guardian'da, Roald Dahl'ın öykü ve romanlarını yazdığı kulübenin satılacak olduğu ve ailesinin yazarın sevenlerinden destek istediğini okudum - kulübeyi içindekilerle birlikte Roald Dahl Müzesi'ne taşımak için 800,000 $ gibi bir meblağ gerekiyormuş. Yazı, halihazırda Dahl'ın telifleriyle geçinen ailenin taşıma masraflarını üstlenmiyor olmasını eleştiriyor ve yazar evlerine yönelik turistik turlardan bahsediyordu. Bugünlerde incelediğim bir başka kitap, A Skeptic's Guide To Writers' Houses (Şüphecinin Yazar Evleri Rehberi diye aktaralım, biraz tuhaf gelse de kulağa) benzer bir damardan yola çıkıyor ve hacca gidercesine sevdikleri yazarların yaşadıkları yerleri dolaşan insan güruhları peşinde bir seyahate koyuluyor. Böyle bir fenomen mevcut gerçekten; yazarı, içinde yaşamış olduğu yerin somut gerçekliğini tanıyarak anlamaya çalışmak adına insanlar seyahatlere çıkıyorlar; bir de şehirlerle özdeşleşen yazarlar var elbette, yolu Prag'a düşen biri için Kafka'nın evine uğramak, Çek birasının tadına bakmak kadar gerekli bir turistik aktivite sayılıyor. Yazar evi ziyaretlerinin animizme dokunan bir yanı da var gibi; o evi, o masayı, o iskemleyi gördüğünüzde yazardan bir parçayı da görmüş kadar olduğunuz yanılsaması, bu tarz turlara yönelik ilgiyi canlı tutuyor. Geçen hafta Orhan Pamuk'un Saf ve Düşünceli Romancı'sından bahsetmiştik; kitabı yeniden anımsatalım ve ekleyelim - manzara kitabın içinde sevgili okur, yazarın eşyaları arasında ya da yaşadığı yerlerde değil; yazarın izini sürmek için yollara koyulup yaşadığı yerleri gözden geçirmek elbette mümkün, ama bunu yapmadan, salt yazdıklarına bakarak da yazarın manzarasından bir kesit, hem de daha zengin bir kesit elde edilebilir. Mühim olan, nihayetinde yazarın evi mi yoksa metnin kendisi mi? Oyum evden yana değil. Bilakis, davet edilmediğim bir evin içinde dolaşmanın röntgenci bir yanı olduğunu düşünüyorum... "Kafka'yı hep bir pencerenin gerisinde, ellerini cama dayamış, hayatın içine bakarken düşünüyorum. Yaşadığı sırada bile, ölüm tarafından buraya bakıyormuş gibi."*

(*Alıntı David Grossman'dan, Paris Review söyleşilerinden biri. Grossman'ın yeni romanını önümüzdeki sene, Dilek Şendil çevirisiyle okuyacaksınız. Aşağıda, Kafka'nın yazı masası.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder