28 Aralık 2012 Cuma

Not!

Senenin son cumasına, dolayısıyla son notlarına gelmiş bulunduk...

New York Times'ın Yılın En İyi Kitap Kapakları seçkisini gördünüz mü? Görmediyseniz sizi buraya alalım. Önde gelen tasarımcılar, kendi favorilerini belirlemiş, oldukça güzel örnekler mevcut. Galeride yer alan kitaplardan Chris Ware'in Building Stories'i, kitaptan ziyade türlü 'malzemeyle' dolu bir kutu niteliği taşımasıyla bu senenin en ilginç işlerinden biri, incelemenizi öneririm.

Yıl biterken Metis'ten bir güzellik, Gece Kitabı. Bilge Karasu'nun Gece'si, Tuncer Erdem'in çizgileriyle birlikte. Kaçırmayın.

"Umarım kitaplarımı okuyacak sabrı bulursunuz kendinizde. Sizi buna zorlayamam ve okuduğunuz takdirde bana dair fikrinizin değişmesini bekleyemem. Dünyanın hiçbir yerinde herkes tarafından beğenilen bir yazar çıkmamıştır, hele de böyle zamanlar söz konusu olduğunda." Bu hafta bir kısmına yer verdik, Mo Yan'ın Nobel Ödülü'nü kabul konuşması oldukça etkileyici. Mo Yan, 2013 yılı Can Yayınları yayın programında yer alıyor. 

Murat Menteş'ten Hollywood'a alternatif bir film listesi, yeni senede yeni bir şeyler keşfetmek isteyenler için ideal... Burada!

30 günde kitap yazılabilir mi? Hürriyet, bu sorudan yola çıkarak yazarlara yazma hallerine dair sorular yöneltmiş. Yazar adayları, dikkat. "Taslak denen şeye inanmayın. Ancak dizi film yazarları taslak peşindedir," diyen Hamdi Koç'un yanıtı, açık ara favorim.

Bant'ın aralık sayısı burada. Çok sevdiğimiz Coffee House Press'e küçük bir de değini içeriyor.

Bir haber de Sabah'tan: Geçtiğimiz cuma günü Dünya Roman Kahramanları günüydü, gazete bu vesile ile belli başlı yazarlara kendi kahramanlarını sormuş, yanıtlar ilginç; Ayşe Kulin, David Copperfield'i; Ahmet Ümit, Zebercet'i; Hakan Günday ise Suat Gönülay'ın çizgi kahramanı Vakur Barut'u seçmiş. Ya sizin roman kahramanlarınız kimler?

Irvine Welsh'in Porno'suna bir değil, iki playlist - Bir numara Welsh'in çeşitli mecralarda andığı şarkılardan, iki ise bizim seçkimizden oluşuyor, bizim listede PJ Harvey'den Dry'a, David Bowie'den Changes'a, sonra Libertines'e, Pulp'a, Belle and Sebastian'a değin uzanıyorsunuz, Welsh'in listesinde ise biraz daha ağır takılıyorsunuz.

Porno demişken bir film haberi verelim: Stephen Elliott'un yönetmenliğini yaptığı About Cherry, şimdi vizyonda. James Franco'lu, Heather Graham'lı, Lili Taylor'lı kadrosuyla porno endüstrisine gündeş bir bakış içeren filmin burada salon bulması gayet enteresan aslında. Elliott kitaplarıyla, özellikle de Adderall Diaries ile tanıdığımız bir şahsiyet, ancak film daha ziyade olumsuz eleştirilere maruz kalmış gibi görünüyor.

Bu gece, aynı zamanda yılın son dolunayı vuku buluyor. Dolunay vesilesiyle şöyle bir liste verelim: 96 torba dolusu idrar, dışkı, kusmuk... 12 çift bot... 2 golf topu... Altın kalplamalı bir zeytin dalı... Bir aile fotoğrafı... Ay'ın yüzeyinde insanlar bunları bırakmış sevgili okuyucu ve bu kadarla kalmamış, ancak hepsini listelemeyi içim kaldırmıyor.

Yıl biterken kitabınız, defteriniz bol olsun demek dışında yapacak bir şey yok. Olsun!





27 Aralık 2012 Perşembe

Kelebek



Yedi yaşındayken kütüphane gitmeye başladım, haftada on kitap ödünç alıyordum. Kütüphaneci bana baktı ve şöyle dedi: "Ne yapıyorsun?"
"Nasıl yani?" dedim.
"Bu kitapların hepsini geri getirmen gereken tarihe değin okuman mümkün değil."
"Okurum," dedim.
Ve sonraki hafta on kitap daha almak üzere yine oraya gittim.
Böylelikle kütüphaneciye kibarca yolumdan çekilmesini, kendimi gerçekleştirmeme izin vermesini söylemiş oldum. Kitaplar bunu sağlar. Sizin yapıtaşlarınız, bir başka deyişle DNA'nız olurlar.
Okuduğunuz her şeyi düşünün, ellerinizde tuttuğunuz bir kitaptan öğrendiğiniz her şeyi ve onların sizi nasıl biçimlendirdiğini, bugün olduğunuz kişiye dönüştürdüğünü düşünün.

(...)

Bir an için kelebekleri düşünün. Tırtıl yaprak yiyerek dolanır ortalıkta, sonra bir ağaç kabuğuna tutunur ve bir mucize gerçekleşir: korunaklı bir sürece girer ve bir süre sonra, kozadan dışarı, o şahane kanatlarıyla kelebeğe dönüşmüş olarak çıkar. Kelebeğin bunu yapmasını sağlayan dürtü nedir? Yıldızların oluşmasını sağlayan dürtü nerededir?

(...)

Kanatları filizleniverir tırtılın.

Biliyorum ki, kitap okuduğunuzda değişeceksiniz, sevgili okuyucu.

Hadi gidin şimdi ve uçun.

(Alıntı, Ray Bradbury'den geliyor ve Dave Eggers editörlüğünde hazırlanıp Best American serisinde yer alan 'Okumanız Gerekmeyenlerin En İyileri, 2012'nin önsözünde karşımıza çıkıyor. Bradbury, vefatından birkaç hafta önce tamamlamış yazıyı ve antolojiye böylelikle girmiş, iyi ki girmiş. Bu yılki 'Okumanız Gerekmeyenler' antolojisi yine şahane, önsöz ise sanırım en güzel sürprizlerinden biri; Matt Groening'den Beck'e varan isimlere yer verirken bu yıl Bradbury'ye teklif götüren Dave Eggers, yine yapacağını yapmış. Evet, uçma vakti! Görsel, Paul Villinski'nin kelebekli işlerinden, CultureFront aracılığıyla.)

26 Aralık 2012 Çarşamba

Gözyaşı



Ben bir öykü anlatıcısıyım ve size bazı öyküler anlatacağım.
1960'lı yıllarda, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken okul bizleri bir ıstırap sergisine götürdü ve öğretmenimizden aldığımız talimatlar doğrultusunda acı gözyaşları döktük. Öğretmenin görmesi için gözyaşlarımın yanaklarımda durmasına izin verdim ve bazı sınıf arkadaşlarım avuçlarına tükürüp ellerini yüzlerine sürerek numaradan gözyaşı dökerken onları izledim. Ağlayan çocukların arasında -kimi gerçekten, kimi numaradan- yüzü kuru olan ve elleriyle suratını örtmeksizin, sessizce duran biri vardı. Şaşkınlık ya da kafa karışıklığı içinde gözlerini kocaman açmış, bizlere bakıyordu. Geziden sonra öğretmene şikayet ettim onu ve disiplin cezası aldı. Yıllar sonra, onu gammazladığım için duyduğum pişmanlıktan bahsettiğimde öğretmen en az on öğrencinin benim yaptığımı yaptığını söyledi. O çocuk olaydan on yıl ya da daha kısa bir süre sonra ölmüştü ve onu her düşündüğümde vicdanım derinden sızlıyordu. Ama mühim bir şey öğrendim bu olay sayesinde, o da şu: Çevrenizdeki herkes ağlarken ağlamamak da haktır ve dökülen gözyaşları salt gösteriş içinse ağlama ihtiyacı o denli derinleşir.
(Mo Yan, 2012 Nobel Edebiyat Ödülü kabul konuşmasından kesit. Tavrını eleştirenlere eleştiri mahiyetinde... Görselde, Mo Yan'ı eleştirenlerden Ai Weiwei'e ait bir iş: Ayçekirdekleri.)

25 Aralık 2012 Salı

Gittikçe


"Gittikçe garipleştikçe gittikçe garipleşiyor!" diye haykırdı Alice. O kadar şaşırmıştı ki düzgün konuşma kurallarını unutmuştu. "Şimdi de dünyanın en büyük dürbünü gibi uzuyorum! Hoşça kalın, ayacıklarım!"*

Bir yılın gelişmelerini iki kısa yazıya sığdırmak mümkün mü? Bizimkisi, ancak, akılda kalanlara yönelik bir döküm çıkarmaktan ibaret. 

Son yıllarda her sene özetinde değişmeyen bir husus var: Amazon'un büyümesi. 2011'de yayıncılığa da giren Amazon, genişlemeyi sürdürüyor ve ne olursa olsun yine de bu yolda devam edecek gibi görünüyor. Kurucu ve CEO Jeff Bezos'a göre -ki kendisi Forbes'un 'Dünyanın En Güçlü İnsanları' listesinde 27. sırada yer alıyor- başarının sırrı alınan kararları sürekli irdelemekten ve gerekirse bugün tuttuğunuz yolun aksi istikametinde yürümekte yatıyormuş. Kendi adıma iş adamlarının böylesi modern hayat bilgeliklerinden fazla hazzetmiyorum ama Amazon'un kuruluşunu, Jeff Bezos'un garajında başlayan hikayeyi adım adım izlediğimden bu şahsı ilgiyle takip ediyorum. O zamanlar Bezos, medyada cana yakın bir idealizm içinde yer alır ve sıfırdan yarattıkları şirkette eski kapılardan dönüştürülmüş çalışma masaları kullandıklarından falan dem vururdu. Garajlar sadece müziğe değil, türlü yaratıcı faaliyete zemin olmuştu ve 2012 kıyametinden değil, milenyumda bütün bilgisayarların çökeceğinden korkanlar etrafı velveleye verirdi, hey gidi, siz bir de Amazon'un şimdiki deposuna bakın... Neyse, konuyu dağıtmadan ekleyelim bu arada, sitenin (ve şirketin) adı az kalsın Cadabra olacakmış ve son dakikada değişmiş, ya ona ne buyrulur? 

Giderek büyüyenlerden devam öyleyse... Penguin ve Random House yayınevleri, bu sene birleşerek Dostoyevski ile Grinin Elli Tonu'nu aynı çatı altında buluşturacak ve sadece ABD'de pazarın yüzde kırkına hakim olacak bir deve dönüştü, seneye Harper Collins'ten de benzer bir hamle beklenmekte. Birleşme, delicesine büyümekte olan Amazon'a karşı bir gözdağı niteliğinde ancak eminim Jeff Bezos, buna karşı da türlü felsefe geliştirmiş, stratejisini kurmuştur.

Bu 'büyük' satın alma hikayelerinden sıkılıyorum sevgili okuyucu, daha yazarken bunaldım, ancak haberler bitmek bilmiyor. Örneğin, Doğan Online dün itibariyle İdefix'i satın aldı, Amazon'un Türkiye'ye geleceği iddiaları da ayyuka çıkmış vaziyette, vesaire, vesaire... Büyüme kimi zaman çöküşe de davet çıkarır, 2012 Almanya'nın köklü yayınevlerinden Suhrkamp'ın çöküşüne sahne oldu, o semalarda neler gelişeceğini artık önümüzdeki sene göreceğiz. Biz bu vesile ile serbest çağrışımı devreye sokalım ve şöyle diyelim: Her Çıkışın Bir İnişi Vardır. Var mıdır? 

Bu yılın enteresan gelişmelerinden biri sene sonu listelerinde sivirilen kitaplar arasında 'bağımsızların' yer alması ve varlıklarını, büyük operasyonlarca desteklenen isimlerin yanında ortaya ilk defa böyle kuvvetle koyabilmesiydi: bu da bir yanda devleşen yapılar varken öte yanda hareket zemininin her zamankinden daha geniş olduğuna işaret ediyor. Kaldı ki yılın rekor satış rakamlarına ulaşan kitabı Gri'nin Elli Tonu'nun da büyük anlaşmalar, avanslarla yönetilen bir proje değil, yazarın kendi inisiyatifiyle okuruyla kavuşturduğu bir girişim olarak sahneye çıkması, kendilerinden fazlasıyla emin olan büyüklere karşı büyük bir el hareketi niteliği taşımıyor da değildi. (Yazar, kitabı kendi web sitesinde yayımlamış, ardından Avustralya menşeili bir yayıncının e-kitap olarak dağıtmasına izin vermişti. Büyük ilgi uyandırmasının ardından Vintage kitapları yeniden okura sundu. Sonuç: dünya çapında 65 milyonluk satış, Harry Potter'ın rekoru gölgede kalmış oldu ve Grey, popüler kitapların en 'viral'i' olarak tahtına kuruldu.)


Rowling'in Casual Vacancy'si heyecanla beklendi ve hızla kenara kondu, Rushdie'nin ego patlaması yaşadığı (ve kendi hayatını tuhaf bir biçimde üçüncü tekil şahıs üzerinden anlattığı) biyografisi genel bir hayal kırıklığı yaşattı. Rock yıldızları biyografileri kervanına Pete Townshend ve Neil Young da katıldı, ama Justin Bieber'ın satışları, bu dev isimleri solladı. Philip Roth Wikipedia ile Jonathan Franzen ise Twitter ile kapıştı; Roth, artık kitap yazmayı bıraktığını açıkladı. Hollywood, edebiyat uyarlamalarına her zamankinden daha fazla yüklendi ve Türkiye'de sinema salonları, iyiden iyiye AVM'lere sığındı. 

Daha ne demeli? Söz bitmiyor. Ve hatta: "Gittikçe garipleştikçe gittikçe garipleşiyor!"

Uzun lafın kısası, birileri yazdı, birileri okudu, birileri yorumladı. Yaşama uğraşı her zamankinden farksızdı ve şapkaları başlarına dar gelenlerin 'başım büyük' dediği dünyada her kitap, Allahtan, bir diğerine geçit görevi görüyordu. 

Sene, biz sayfaları karıştırırken geçti; umuyoruz ki önümüzdeki yıl da kitaplar bizlere teselli olmaya devam edecek. Trendlermiş, göstergelermiş, olan bitenmiş, bunların hepsi hikaye aslında, ama hikayelere her zaman ihtiyacımız var, hele de geriye dönüp baktığımız sıralarda. 

Siz yine de, bana sorarsanız, siz kendi raflarınızdan, önünüzde duranlardan şaşmayın.

(Alıntı: Alice Harikalar Ülkesinde, Lewis Carroll. Çeviren: Tomris Uyar; Can Çocuk.)

24 Aralık 2012 Pazartesi

Özet

İşte böyle kopar kıyamet/ İşte böyle kopar kıyamet/ İşte böyle kopar kıyamet/ Gümbürtüyle değil iniltiyle. *

Bir hafta başlıyor, bir sene devriliyor. Hayatın kıvamı, bugünlerde: yoğun.

Hürriyet'teki köşesinde Doğan Hızlan, 2012'yi Türkiye'de edebiyat açısından değerlendirmiş. Bağlantı burada. Dünya geneline ödüller ekseninden bakarsak, 2012 biraz tuhaf bir yıl olmuşa benziyor: Hilary Mantel (ki kendisi 2009 yılında da bu ödüle layık görülmüştü) Man Booker'ı ikinci defa alarak, Pulitzer jürisi ise ödül verecek adayı kararlaştıramayarak hayal kırıklığı yarattı bu sene. Kurmaca dalında Pulitzer finalistleri  Karen Russell imzalı Swamplandia, David Foster Wallace imzalı Pale King (Solgun Kral) ve Denis Johnson imzalı Train Dreams idi ancak bunlar konusunda uzlaşmaya varamayan jüri, 1977 yılından bu yana ilk defa ödülü bu dalda takdim etmemeyi seçti. Finalistlerden Swamplandia, Siren yayın programında yer alıyor ve 2013'ün sonbahar aylarında Püren Özgören'in Türkçesiyle karşınızda olacak, onu da duyuralım.

Nobel Edebiyat Ödülü, bu yıl Mo Yan'ın oldu ve o cenah da oldukça hararetli sayılır... Mo Yan'ın Çin hükümetine karşı takındığı tavır halen eleştirilere hedef oluyor, eserleri ise -şimdilik- bunların gölgesinde kalıyor. Yazar, ödülü alırken, akademinin edebiyat dışındaki her şeye kulak tıkamasının takdire şayan olduğunu belirtmiş bu arada, enteresan.

2012, Orange Ödülü'nün The Song of Achilles (Aşil'in Şarkısı)  ile Madeline Miller'a gittiği ve böylelikle 'noktalandığı' yıl oldu; sponsorluktan çekilen telekomünikasyon şirketi Orange'ın hamlesi sonrasında bağışlarla yoluna devam edecek olan ödül, bundan böyle 'Women's Prize for Fiction' adını taşıyacak... Doksanlı yıllarda Prince, birkaç senede bir adını değiştirir, bazen 'Sembol' bazen de 'Eskiden Prince Diye Bilinen Sanatçı' olarak karşımıza çıkardı, hatırlarsanız; Orange da -farklı kaygılardan ötürü- benzer bir kabuk değiştirme hadisesi içinde gibi görünüyor. Açıklamalar, 30.000 pound'luk ödülün bu yıl bağımsız kaynaklardan sağlanacağı ancak Google ile uzun soluklu bir ortaklık içine girildiği yönünde; tahminimce, Orange adıyla bilinen Women's Prize, 2014'te başka bir isimle yola devam edecek.

Popüler edebiyattaki eğilimlere bakılırsa bu sene bir süredir popüler kitap alemini sallayıp yuvarlayan vampir/kurtadam/zombi/melek/vesaire yavaş yavaş gerileyeceklerinin ve yerlerini erotik metinlere bırakacaklarının sinyallerini vermiş durumda. 2013, erotik açıdan 'zenginleştirilmiş' klasiklerden erotik yemek kitaplarına varana değin popüler edebiyatta erotizmin yılı olacak; yani, uzun lafın kısası, tabular yıkılmasa bile yeniden ziyaret edilecek, mahremiyet tekrar tanımlanacak... Yeniliklerden imtina eden ancak genel eğilimlerden kopmak istemeyenler için ise Marquis de Sade'ları raftan indirme, Kürklü Venüs'ü yeniden karıştırma zamanı geldi de denebilir. Yılın gözde düzeneği kırbaç olur mu, işte onu söylemek güç sevgili okuyucu...

2012 dünyada Gore Vidal, Maeve Binchy, Ray Bradbury, Maurice Sendak, Nora Ephron gibi yazarların hayata veda ettiği yıl oldu, çetele tutmadığımdan saydığım isimlerin eksik bir liste oluşturduğu muhakkak, 2013'ün neler götüreceğini ise yaşayıp göreceğiz. Umudumuz kayıpların olmadığı, kazanımların gani gani geldiği bir seneden yana...

(T. S. Eliot, The Hollow Men'den alıntı, geçen haftanın akıllara ziyan gündemi için gelsin. Çeviri: Suphi Aytimur; Çorak Ülke / Dört Kuartet, Adam Yayınları. Özetin devamı yarın.)



21 Aralık 2012 Cuma

Geçmiş!

Notlar!

Bugün 21 Aralık 2012. Dün 20'siydi, yarın 22'si olacak. Bu böyle devam eder... Hatta, serbest çağrışım vasıtasıyla şunu da demeden geçmeyelim: Her şey güzeldi ve hiç acıtmadı. 

Publisher's Weekly, edebiyattan ilham alan şarkılar başlıklı bir derleme hazırlamış bu hafta, orada veya Edebiyat Haber'de rastlamış olabilirsiniz. Eh, biz de epey evvel benzer bir çalışma yapmışız, eksik kalmayalım, kendi linkimizi verelim. Kesişen noktalar mevcut elbette... Hatta onla kalmayalım, Publisher's Weekly'nin Small Demons aracılığıyla hazırladığı kitaplarda en çok geçen şarkılar listesine bir bağlantı verelim. Small Demons ilginç bir proje, aksayan yönleri yok denemez ancak.

Müzikten girmişken bir başka liste, Kurt Cobain'in el yazısıyla gelmiş geçmiş en iyi elli albüm. Nirvana diye imzalanmış, Cobain'in el yazısı ile... Bu arada 12/12/12'de Nirvana mensupları solist olarak Paul McCartney ile sahneye çıktı ve Sandy Kasırgası'na yardım niteliği taşıyan konserde Nirvana olarak sahne aldı... Ne diyeyim? Kıyamet!

Henüz burada duyurulmadı ama Bookseller, geçtiğimiz ay efsanevi ve yenilikçi edebiyat dergisi Granta'nın Türkiye edisyonu için start verildiğini belirtti. Merakla bekliyoruz. Ayrıntılar için buraya. Güzel günler göreceğiz...

Granta demişken, İngiltere'den tuhaf haberler geliyor sevgili okuyucu... Waterstones zincir kitabevi, Yılın Kitabı ödülünü Hilary Mantel'in de dahil olduğu adaylar arasından Polpo: A Venetian Cookbook'a vermeyi uygun görmüş. Telegraph'ın haberinden Polpo'nun rezervasyon yapmama geleneğiyle kapısında kuyruklar birikmesine yol açan bir restoran, kitabın ise bir yemek kitabı olduğunu öğreniyoruz. Gidip görenler, yemeklerinden tadanlar varsa kerametini bildirsin... Neyse, Hilary Mantel'in bir yemek kitabı karşısında yenilgiyi tatması bir yana, Çıplak Şef Jamie Oliver da çoksatanlar listelerinde J.K Rowling'in Causal Vacancy'sini sollamış, onu da belirtmek gerek. İngiltere'de bir dönem kitaplarda 'misery memoir' adı ile anılan 'acı dolu gerçek yaşam öyküleri' patlaması yaşanmaktaydı ve kanser, yeme bozukluğu, alkolizm, aids ve türlü hastalık bunlar vesilesiyle 'tüketilmekteydi' ki sanırım ibreler yine hedonizme, hazza kaydı. Zamanıdır.

Yemek kitaplarından sinemaya ve bir klasiğe uzanalım: Rivayet o ki Stanley Kubrick, Saul Bass'e Shining filminin afişi için 300 eskiz hazırlatmış. Burada bunların bazılarına göz atabilir, üzerlerindeki notlardan tasarımların eleştirilerini inceleyebilirsiniz. The Shining, bir yazarın 'yazamama' durumunun dehşetini yansıtması açısından takdire şayan olduğu gibi, Türkçe dublajındaki 'kızıl şerbet' (murder kelimesinin aynadaki aksinden yola çıkarak redrum orijinalde, fakat ne fayda...) sloganıyla da aklımdan çıkmıyor desem yalan olmaz.

Notları kaparken dijital çağa dair düşünmeye davet ediyorum sizleri sevgili okuyucu... Derler ki Çin'de 25 milyon kişi, kitap okumak için SADECE cep telefonunu kullanıyormuş. Dikkatinizi çekerim, Reader ya da iPad değil, cep telefonu. Kızıl şerbet desem bu kadar ürkütücü olur muydu?

Bu yazı Nintendo'nun Anime Geçmiş'iyle kapansın öyleyse. Kapansın!






20 Aralık 2012 Perşembe

Kapak


Bir kitap, bir dünya kapak... 

Futuristika'nın Porno değerlendirmesi için buraya

19 Aralık 2012 Çarşamba

O kadar...



Sevdiğimi söyleyemem, hayır. Yaşadığım için dayanıyorum, bir de sorumluluklarım olduğundan. Bunlar bir yana, ben karamsar takımından sayılırım. Bir şeylere umut bağlamak gerekir. Hiçbir şeye umut bağlamam. Mümkün olduğunca az acı çekerek ölmeyi umut ederim. Herkes gibi. O kadar. Kimse benim yüzümden veya benim için acı çeksin istemem. Huzur içinde ölmek, değil mi? Mümkünse bir enfeksiyon sonucu ya da aslında, kendimi öldüreyim. Çok daha basit olur. Öteki türlüsü çok daha çetin olacak. Çalışmak, artık, geçen seneye kıyasla çok daha sancılı, seneye daha kötü olacak. 

O kadar.  

(Dün Welsh'in iyimserliği, bugün Céline'in kötümserliği... Céline'in sözleri, Paris Review söyleşisi için yöneltilen soruya cevaben: "Hayattan nefret mi ediyorsunuz?" Söyleşi 1960 tarihli, Paris Review Söyleşileri derlemesinde üçüncü ciltte yer alıyor. Görsel, Damien Hirst, Death Explained.)

18 Aralık 2012 Salı

İyimser




"1970'lerde büyümüş olduğum için gurur duyuyorum," diyor Welsh. "Anne babalarımızın yüzmeye gittiğimizde bize eşlik etmesi gerekmezdi o zaman. Sapıklar hakkında endişe duymaya gerek yoktu. Kendi başımızın çaresine nasıl bakacağımızı bilirdik biz. Şimdi öyle çok korku var ki. Korku ve kontrol. Kendi savunma mekanizmalarını kaybettiğin ölçüde kontrol altında tutulman gerekiyor."

Bu, sanırım, bizim post-demokrasi çehresinde yaşadığımız 21'inci yüzyıl hayatı. Eğer gelecek algısı iki haftadan ötesini kapsayacak denli kaçık olsaydı, Welsh karamsarlığa kapılırdı. Ama kaçık değil ve karamsarlığa kapılmıyor. Umut olmadığını, sürprizlerin beklenemeyeceğini söyleyecek denli küstah olmadığını belirtiyor. "Hâlâ iyimserim," diyor. "Hayatın sapkın yanı da bu işte, her şey aksine işaret ederken iyimser kalabilmek. Uzun süreli hüsranlara kapılacak kadar odaklanma yetisine sahip değilim."


(Irvine Welsh, Guardian söyleşisi, Sally Vincent, 2002.)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Defter!



Bir senenin daha sonuna gelmenin en güzel taraflarından biri, naçizane blog yazarınız için elbette, defter hadisesi. Defter hadisesi derken kasıt, yıl boyu tutulan not ve akıl defterlerinin -ki bu ikisi, taban tabana zıt içerikte olmalı, ancak belli noktalarda kesişmelidir- derlenmesi, toplanması, dolayısıyla retrospektif olarak bir koca yılın akislerine göz atma zemini hazırlaması... Deftersiz yapamayan bir bünye olarak başkalarının defterleri de ilgimi çekiyor elbette; kuşkusuz, 'kağıt öldü mü?' temalı tartışmalara yine maruz kalacağımız yeni bir yıla adım atarken boş bir defterin saçtığı ışığı ne kadar mahir olursa olsun henüz hiçbir ekranda bulamadığımı belirtmekten çekinmiyorum. EverNote gibi fazlasıyla faydalı birtakım aplikasyonları görmezden gelmemekle beraber, kafası karışık tüm bünyelere taşıması kolay, basit birer defter edinmelerini ve bu ikisi kalemle buluştukları noktada olacakları gözlemlemelerini bu vesileyle öneriyorum.

Moleskine Spike Jonze, Dave Eggers, Sigur Ros ve Karim Rashid gibi tanınmış yazar ve sanatçıların defterlerinden fragmanları Detour Book adını verdiği kitapta bir araya getiriyor örneğin - eserlerin fikirlerden doğduğunu, fikirlerin de kağıt üzerinde soluduğunu anımsatarak.

Ama defterlerimiz bizi ele verir, etrafımızda gördüklerimizi ne denli saygılı biçimde yansıtmaya çabalarsak çabalayalım gördüğümüz tüm şeylerin ortak noktası, her zaman, tüm şeffaflığı, utanmazlığı ve yadsınamazlığı ile 'Ben' olacaktır. (...) 

Eski benliklerimizle, beğenelim beğenmeyelim, irtibat içinde olmanın gerektiği kanısındayım. Yoksa birden kapımıza dayanıp bizi şaşırtabilir, kötü bir gecenin ucunda, sabahın dördünde kapıyı yumruklayıp kimin onları terk ettiğinin, kimin ihanet ettiğinin, kimin özür dileyeceğinin hesabını sorabilirler. Asla unutmayacağımızı sandığımız her şeyi unutuyoruz bizler. Sevgileri de ihanetleri de unutuyoruz, neler fısıldadığımızı, neler haykırdığımızı unutuyoruz, kim olduğumuzu unutuyoruz. 

Dolayısıyla irtibatta kalmak gerekli ve defterler, sanırım, bunu sağlıyor. Satırları kendimize açma konusunda bir başınayız üstelik; senin defterinin bana, benimkinin sana faydası yok. - Joan Didion

Altta, Moleskine Detour'undan Javier Marias'ın not defteri. Üstte, Sylvia Plath'in günlüğünden bir sayfa.

Defterleri karıştırmaya devam.










14 Aralık 2012 Cuma

Notlar



N-n-n-n!

Dün duyurduk, bugün tekrarlayalım: Irvine Welsh'in Porno'su, bugünden itibaren, tüm kitapçılarda. Duyduk duymadık demeyin.

Sene sonu hasebiyle listelere gömülmüş vaziyetteyim. Müzik, kitap, haber, teber derken fena bir özet durumuna da geçivermiş oldum, hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünde akıyor adeta - en iyi ihtimalle Nick Hornby'nin liste yapmaksızın edemeyen karakterleri gibi dolaşıyorum ortalıkta, kötü ihtimalleri şimdilik göz ardı edeyim. Neyse, buna da bir dur demek, akışa bırakmak gerek... Her liste eksik listedir elbette ve söz, söyleyeni bağlar, orası ayrı. Beynim çorba kıvamı almak üzere; o, apayrı. Listeler bir kenara şunu duyurmadan geçmeyelim: Pantone, yılın rengini seçmiş ve 2013 zümrütün yılı ilan edilmiş. Tasarımdan sanata, zümrüte yer açın. Ya da açmayın, bilemiyorum, benim pek aram yok şahsen.

Bu ayki NTV Tarih'in dosya konusu Oğuz Atay, yeni ve değerli dergilerden Sarnıç Etgar Keret'in Kapı Birden Vuruldu'sunu odak kitap olarak işlemiş, Kitap-lık'ın Kasım-Aralık sayısı ise Italo Svevo ile Yasadışı Amerikan Şiiri'ne geniş yer ayırmış. Notos'un yıl sonu sayısı da Edebiyatta İntihar dosyasıyla raflarda - gözlerden kaçmasın.

Ve nihayet, bekleyiş sona erdi... Peter Jackson imzalı Hobbit: Beklenmedik Yolculuk, bugünden itibaren vizyonda. Orta Dünya özlemi nihayet son buluyor. Devamı seneye - Tolkien'in Hobbit ile ilgili çizimleri için ise sizi buraya alalım.

Keret'e bir de buradan bakın: Yazıhane. Şahane site, şahane yazı.

İletişim'in müthiş bir iş yapıp Art Spiegelman klasiği Maus'u yayımladığından bahsetmiştik. Aşağıda, Spiegelman Meta Maus'u anlatıyor.

Sene sonu itibariyle vites yükseltmekten dolayı hızla okuyor, yazıyor, özet geçiyorum sevgili okuyucu... Bu haftanın notları bu kadar ama biz, önümüzdeki maçlara bakalım.

İyi tatiller!



13 Aralık 2012 Perşembe

Şimdi!



Spud, Frank Zappa, amfetamin, Edinburgh, bardak bardak bira, Sick Boy, köri, Nick Cave, balık patates, kokain, Immanuel Kant, Prada, üçkağıt, Cannes, Voltaire, sinema, Quentin Tarantino, Renton, Raskolnikov, Rod Stewart, Sean Connery, suç, Sigmund Freud, hayaller, Elvis Costello, Glasgow, imaj, Franck Sauzee, fantezi, Hillary Clinton, Stephen King, öfke, Luke Skywalker, şiddet, Disneyland, Begbie, Taksi Şoförü, Londra, futbol... Seks, uyuşturucu ve kandırmacalar. Çağdaş zamanlarda büyük umutlar. 'Mış' gibi yaparak yaşayanlar...

Irvine Welsh'in esprili ve müdanasız romanı Porno, Kıvanç Güney'in çevirisiyle, yarından itibaren, tüm kitapçılarda.


12 Aralık 2012 Çarşamba

Küçük!



Kafka'nın edebi mirası konusunu epey irdeledim geçmiş yıllarda, düzenli takipçilerimiz anımsayacaktır; ölüm döşeğindeki yazarın arkadaşı Max Brod'a yok etmesi için teslim ettiği el yazmalarının Almanya'dan İsrail'e uzanan tuhaf öyküsünü perde perde aktardım, yinelemeye lüzum yok. Geçen hafta Almanya'da bir müzayede evi -Knaupp- Kafka'nın Brod'a yazdığı bir mektubu 42.000 Euro'dan satışa çıkardı ve mektup 96.000 Euro'ya alıcı buldu. Kafka, mektubunda farelerden delicesine korktuğundan bahsediyor; metin, farklı Dönüşüm okumaları için çığır açacak nitelikte olduğu gibi Şarkıcı Josephine ya da Fare Ulusu'nu yeniden değerlendirmek adına da önem taşıyor.

Fareler karşısında duyduğum şey, düpedüz korku. Nereden kaynaklandığını araştırmak psikanalistlere kalmış, bana değil. Böcek korkusu gibi bu da bu hayvanların beklenmedik, istenmeyen, kaçınılmaz, bir nebze sessiz, karanlık, gizli kapaklı ama kasıtlı varlıklarından kaynaklanıyor ve duvarların arkasında yüzlerce kere dolaştıkları ve oralarda pusu kurdukları, hem onlara ait olan gece vakti hem de ufacık tefecik olmaları sayesinde uzak, dolayısıyla daha da erişilmez hale geldikleri duygusuyla perçinleniyor. Korkunun büyük kısmı küçüklüklerinden kaynaklanıyor, örneğin aynı domuza benzeyen bir hayvan olsa, domuz kadar da sevimli görünse ama tıpkı bir fare gibi küçücük ebatıyla yerdeki bir delikten çıkıverseydi bunun hayali bile korkunç olurdu.

Fareler aşkına!

(Görsel: Banksy.)






11 Aralık 2012 Salı

İhtimal



Tam da Edinburgh kökenli Irvine Welsh'in Porno'sunu matbaaya uğurladığımız şu günlerde, Edinburgh'dan tuhaf mı tuhaf bir haber geldi: Bir sene önce kitaplardan oyarak yaptığı heykelleri kütüphanelere bırakan gizemli şahıs şehre geri dönmüş! Evet, İskoç Kitap Haftası etkinlikleri sırasında yeniden ortaya çıkan bu kişi, kâğıdın olasılıklarını derinlemesine irdelemişe benziyor.

Üstte Lanark'ı, aşağıda ise Peter Pan'ı konu alan icraatları görüyorsunuz. Kaynak: Fine Books Magazine.



Gerilla usülü sanatı takdir etmekle beraber, benim kitaplarla gerçekleşecek aktivitelere yönelik duruşum net öte yandan: Okumak!

10 Aralık 2012 Pazartesi

Şapka


"Kelimelerin azı dişini çekeceksin ki seni yemesin, kuyruğunu keseceksin ki başkalarını hiç sevmesin." İmza: Herşey Kontrol Altında.

Geçen hafta notlarımı derleyemeden devrildi, sene sonuna gelindi mi zamanda ivme söz konusu sanki; nasıl bilemiyorum haliyle, orasını fizikçi arkadaşlara bırakıyorum. Hayatın ironi katsayısı da artıyor mu ne, her şey bir yana Simpsons'ın RTÜK'ten ceza aldığı bir coğrafyada yaşıyoruz, bizler, galiba kurmacadan pek anlamıyoruz.

Geçtiğimiz hafta Nobel ödüllü Mo Yan sansürün iyi bir şey olduğu mealindeki açıklamalarıyla "özgür" dünyaya rest çekti, hatırlarsınız. Gizemli konuşan Mo Yan, sansürün 'sevimsiz ancak gerekli' olduğunu belirtmiş, kime/niçin orasını söylemeden demecini bitirmiş.

Her neyse, Herta Müller başta olmak üzere, sansürün gerekli olduğunu savunan Mo Yan'a ayar veren verene... Blog yazarınız olarak şahsen sansür ile ilgili fikirleri değil, yazdıkları daha çok ilgimi çekiyor ve yayımlanacak kitaplarını karıştıracağım günleri dört gözle bekliyorum (ironi içermeyen ifade.) Ayrıca serbest çağrışımın devreye girmesiyle 'şapkası dar gelen, başım büyük sanır' ifadesini muhatap olmak zorunda kaldığımız tüm kifayetsiz muhterislere anımsatmayı ve önemli bir soru yöneltmeyi de görev bilirim: Şapka mı dar yoksa kafa mı büyük? İşte hepimizin cevaplamak zorunda olduğu mühim soru, allah kolaylık versin.

Simpsons'dan Mo Yan'a uzanan bu blog yazısını bitirirken sizlere iyi haftalar diler, sevimsiz ama gerekli aktivitelerinizin sevimli ve gereksiz olan meşgalelerinizin gölgesinde kalmasını dilerim.

(Alıntı: Didem Madak, Pulbiber Mahallesi. Metis, 2007. Görselde Banksy'nin marifetlerinden biri...)


6 Aralık 2012 Perşembe

... imsi!





... soğuk bir rüzgârın içinden geçerek ne sıkıcı zamanlarda yaşadığımızı düşünüyorum. Bizim trajedimiz de bu işte: Sick Boy gibi yıkıcı sömürgenler ya da Carolyn gibi ruhsuz fırsatçılar dışında kimsenin içinde gerçek tutku yok. Geriye kalan herkes onları çevreleyen pislik ve vasatlık tarafından mağlup edilmiş. 

Seksenlerin kelimesi “ben,” doksanlarınki “şey” ise, milenyumun kelimesi de “imsi.” 

Kıvanç Güney çevirisiyle Irvine Welsh'in Porno'su, çok yakında, raflarda... 
Yanıltıcı vitrinlere, aldatmayı erdem sananlara ve naylondan hayatlara ironik bir bakış niyetine. 

(Pasaj, Porno'dan; görsel: Nobuyashi Araki.)

5 Aralık 2012 Çarşamba

Mutlu

Geçtiğimiz günlerde, Believer'da, Maurice Sendak ile ölümünden önce yapılmış bir söyleşiye rastladım - Sendak öylesine öfkeli, yaşlılığın verdiği bilgelik ve çocuksuluk ile öylesine dopdolu ki bağlantıyı paylaşmadan edemiyorum. Believer, huysuzluğuyla tanınan sanatçıya e-kitaplar hakkında fikrini soruyor, buyrun cevabı:

Onlardan nefret ediyorum. Seksin başka türlü olabileceğini iddia edenler var ya, onun gibi. Başka türlü bir seks (deneyimi) olamaz. Başka türlü bir kitap olamaz. Kitap kitaptır. Fena halde eski kafalı olduğumun farkındayım. Ben yaşlıyım artık ve öldüğümde kitaplarımı bütün bu şeylere sokacaklar ama bununla savaşacağım. Tipik bir ihtiyara dönüştüğüme inanamıyorum. Dakikalar öncesinde gençtim.

E-kitaplarla ilgili asıl mesele renkten mi kaynaklanıyor?

Evet. Resimli kitaplar büyük ölçüde renklere bağlıdır. O makinelerde renkleri henüz oturtmadılar. Ama o değil. Bu kadar güzel olan bir biçimden vazgeçmek asıl mesele. Kitap sevgili gibidir. Hayatınıza güzelce oturuverir. Küçükken bile, ablam bana kitap getirdiğinde vaktimin çoğunu okumakla değil, onlara dokunup koklamakla geçirirdim. Kitabın verdiği hazzı anımsıyorum, cildin güzelliğini. İçinin kokusunu. Mutlu.

(Efsanevi çocuk kitaplarının yaratıcısı Maurice Sendak, 8 Mayıs 2012'de hayata veda etti. Kitaplarına e-kitap formunda -henüz- erişilemiyor. )


4 Aralık 2012 Salı

Balta



Yalnızca bizi yaralayan ya da inciten kitapları okumamız gerektiğini düşünüyorum. Eğer kitap kafatasımıza okkalı bir darbe indirip bizi uyandırmayacaksa neden okuyalım ki? Senin dediğin gibi mutlu olmak için mi? Tanrım, kitaplar olmasa asıl o zaman mutlu olurduk işte; bizi mutlu edecek kitapları kendimiz de yazabiliriz üstelik, kolaylıkla. Ama bizim üzerimizde felaket etkisi yaratacak kitaplara ihtiyacımız var, kendimizden daha çok sevdiğimiz birinin ölümü gibi bize karalar bağlatacak kitaplara, herkesten uzak ormanlara sürülmüşüz gibi hissetirecek, intihar gibi kitaplara ihtiyacımız var. Kitap içimizdeki donmuş deniz için bir balta olmalı. Buna inanıyorum. 

(Franz Kafka, Oskar Pollak'a mektubundan alıntı, 1904 - Ernst Pawel'in The Nightmare of Reason adlı Kafka biyografisinde yer alıyor. Yukarıdaki görselde Kafka'nın yazı masası. Dışarıda: yağmur.)

3 Aralık 2012 Pazartesi

Liste!



Kelime ona ihtiyaç duyulmadığı anda ya da istenmediği yerde susmayı bilir mi?*

Madem bir yılın daha son demlerine eriştik, öyleyse vakit özetleme, temize çekme, listelere girişme vaktidir. (Bulunacak vakit!) Cuma günü yıl sonu listelerinin üstümüze üstümüze gelmeye başladıklarını söylemiştim, Baudrillard'ı anmak gerek burada, bilgi arttıkça anlam yitiyor gerçekten ya da, bilgi çoğaldıkça anlamlandırma görevi kişinin kendisinden başkasına düşmüyor. Liste demişken, yıllık çıkarımlara inat, haftaya bir yıl sonu listesiyle değil bir romancının 'öğrencilerine' okuttuğu 'zamansız' kitaplar listesiyle başlamak istiyorum.

An Experiment in Love - Hilary Mantel (Mantel'in dilimize çevrilmiş iki kitabı için bkz. Artemis)
Bayan Jean Brodie'nin Baharı - Muriel Spark (Çeviri: Püren Özgören, Siren)

Bitik Adam - Thomas Bernhard (Çeviri: Sezer Duru, YKY)
The Book of Daniel - E.L. Doctorow (Doctorow'un iki eseri Can, ikisi ise Altın tarafından yayımlanmış ancak baskıları tükenmiş gibi görünüyor. Sahaflara gitmek için bahane arayanlara blog yazarınızın önerisi yazarın Caz Dönemi adlı kitabı, Tomris Uyar çevirisi ile.)
Bütün Öyküleri - Franz Kafka (Çeviri: Kamuran Şipal, Cem)

Çarpışma - J.G. Ballard (Çeviri: Nurgül Demirdöven, Ayrıntı)
The Catholics - Brian Moore
Gizlisonda Mektupları - C.S Lewis (Çeviri: Levent Kınran, Haberci)
İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler - David Foster Wallace (Çeviri: Sabri Gürses, Siren)

Manzaralı Bir Oda - E.M. Forster (Çeviri: Sevil Cerit, İletişim)

Modern Criticism and Theory- David Lodge (Lodge'un diğer kitapları için bkz. Ayrıntı)
My Loose Thread - Dennis Cooper
Pnin - Vladimir Nabokov (Çeviri: Tomris Uyar, İletişim)
Reader's Block - David Markson
Sessiz Amerikalı - Graham Greene (Çeviri: Mehmet Harmancı, Everest)

Sağduyu ve Duyarlılık başlıklı derste (Jane Austen'a gönderme niteliği taşıyan bu başlığın Türkçede Akıl ve Tutku olarak yer ettiğini belirtmek gerek) ayrıca W.G. Sebald'dan Satürn'ün Halkaları, Tom McCarthy'nin Remainder (Kalan) adlı metni, J.G. Ballard'ın Vahşet Sergisi ve Richard Yates'in Eleven Kinds of Loneliness (Yalnızlığın On Bir Türü) adlı romanı da okunacaklar arasında. Dersi veren, resimde de gördüğünüz üzere: Zadie Smith. Liste 2009 yılı Columbia Üniversitesi ders programından geliyor. Smith'in makalelerini bir araya getiren Bugün Farklı Düşünüyorum, Everest tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Girişteki epigraf, Eduardo Galeano'nun zamana meydan okuyan klasiği Yürüyen Kelimeler'de yer alıyor. (Yayınevi: Çitlembik; çeviri: Bülent Kale.)