25 Şubat 2013 Pazartesi

Çilek



Bir adam, tarlanın birinden geçerken bir kaplanla karşılaştı. Adam kaçınca kaplan onu kovaladı. Bir uçuruma varan adam, yabani bir sarmaşığın köküne tutunup kendini kıyıdan aşağı bıraktı. Kaplan yukarıdan eğilmiş, onu koklamaktaydı. Tir tir titreyen adam, aşağıya baktığında onu yemek için hazır bekleyen bir başka kaplan gördü.

Biri siyah, diğeri beyaz renkli iki fare, sarmaşığı kemirmeye koyuldu. Adam bir çilek gördü o sırada, yakınlarda. Bir eliyle sarmaşığa tutunmayı sürdürürken diğeriyle çileğe uzandı. 

Çilek öyle tatlıydı ki! *

Jack Kerouac'ın Big Sur'ünü yayına hazırlıyoruz, daha evvel bahsetmiştim. 'Gözlerimde çapaklar, derin kederler içinde uyandım' diye başlıyor Kerouac Big Sur'de söze - Yolda'nın yayımlanması ile şöhrete kavuşmuş, onla da kalmamış, Amerika'nın bir dönemine damga vuran Beat efsanesinin peygamberi olarak 'müritlerince' kuşatılmış, hareket zemini kalmamış bir yazarın, Kerouac'ın öyküsü bu. Kırklı yaşlarında şimdi, ama Amerikanın bütün liseli ve üniversiteli gençleri, onun hâlâ 24 yaşında olduğunu ve otostop çektiğini sanıyor. 'Bir hızlı hamle daha, yoksa bitiktir işim' diyerek yeniden yola çıkıyor ve San Francisco'ya uzanıyor; istikamet Big Sur'de, ormanın içinde yalnız kalacağı bir kulübe, denizin sesine kulak vereceği, sağalacağı bir sığınak. Kerouac'ın soluğunu yitirircesine anlattığı, bir büyüme öyküsü aslında... Beat Kuşağı düşünden yaşam kabusuna uyanmanın ya da düşlerden düşlere uzanırken çekilen azapların dökümü - siyah ve beyazdan ibaret olmayan bir dünyada, yaşamın tüm cefaları ve coşkuları eşliğinde. Bu ikisi, yani cefalar ve coşkular, birbirinden ayrı değil, hatta birbirinin aynı, öyle de denebilir.

Ve çilekler öyle tatlı ki...

İyi haftalar dileklerimle.
 
(Alıntı Zen Öyküleri'nden (18), Zen Flesh Zen Bones adlı kitapta yer alıyor. Paul Reps ve Nyogen Senzaki'nin derlemesi, Tuttle Publishing, görselde: Big Sur, Kaliforniya... Big Sur, henüz yayına hazırlanmakta, önümüzdeki ay raflarda. )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder