11 Şubat 2013 Pazartesi

İlaç

Mevsim normalleri gereğince kah karanlık kah aydınlık, bitmek tükenmek bilmez bir yuvarlanıp gitme haline devam... Şubat ayı gayet güzel, ancak kendisine güzellemeler düzecek değilim sevgili okuyucu, korkma. Döngülerin hükmü kolay kolay kırılamıyor, neyse ki her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı oluyor. Paniğe mahal yok, asayiş berkemal.

Geçenlerde Guardian'ın haberi vesilesi ile öğrenmiş bulundum ki İngiltere'de psikologlar, daha evvel benzer projeler gerçekleştiren Danimarka ve Yeni Zelanda'nın izinden giderek hastaların reçetelerine 'self-help' tabiri ile betimlenen, bizde ise 'şifa/kişisel gelişim' kategorisinde anılabilecek kitaplar eklemeye başlamışlar. Projeye destek kapsamında ülkedeki tüm kütüphanelerin bu kitapları raflarında bulunduracakları belirtilmiş - otuz kitaptan oluşan liste, kaygı, depresyon, kontrolsüz yeme, saplantılı davranış, panik bozukluğu, öfke ve güven sorunlarından mustarip hastalara yönelik olarak reçetelere dahil edilmeye başlanmış.

Guardian'a yanıt olarak Telegraph, uygulamaya inceden dudak büken bir makale yayımlamış ve aksinin de mümkün olabileceğini, bu 'şifa' kitapları yerine, doktorların depresif nitelikleriyle öne çıkan edebiyat eserlerini hastalara önerebileceklerini belirtmiş. Telgraph'ın listesinde Sylvia Plath'in -yakın zamanda bir 'chick-lit' eseri olarak yeniden ambalajlanan- Sırça Fanus'undan Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sına varan ve insan psikolojisinin karanlık dehlizlerini ele alan yapıtlar yer alıyor. Edebi 'şok tedavisi' diye nitelenen bu karşı görüş, elbette ki halihazırdaki uygulamayı eleştirmeyi amaçlıyor, ancak temel bir yaklaşım ayrımı üzerine konumlanıyor. Öncelikli soru şu: Kişi mutlu olmakla yükümlü müdür? Eğer öyle ise, bu yolda atılacak adımları detaylandıran metinler yerine tam da kaçınmak istediğini, yani mutsuzluğunun açılımlarını yakından takip edeceği edebi eserlerden daha çok yararlanabilir mi?

Çok bilenin çok üzüleceğini, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulacağını öngören, cehaleti erdemden sayan bir kültürel iklimde, kitaplara yönelecek herhangi bir bahane bulmak hoş aslında... 'Kişisel gelişim' kitaplarından medet ummak da hayatın ayaklara doladığı halatları çözmeye yönelik daha doğrudan ve pragmatik çözümler sunuyor, kuşkusuz. Öte yandan, fayda ekseni üzerinden okumakla, salt okumak arasında büyük bir fark mevcut - biri, diğeri ile ortak paydada değerlendirilecek gibi değil. Üstelik, fayda ekseni üzerinden ele alacak olsak dahi, kime neyin 'faydalı' olacağını söylemek, hangi kitabın diğerinden daha 'faydalı' olduğu yargısını öne sürmeyi içerdiğinden, temelde gayet anlamsız. Bir gazete haberine de gözyaşı dökebilir insan, bir takvim yaprağından güç alabilir... Gazetenin üçüncü sayfası, kişiyi ibrete de, şefkate de boğabilir. Şifa dikte eden bir kitapla zehirlenebilir, kişisel bir trajediyi konu alan bir romanla sağalabilirsiniz. Nihayetinde hangi kitabın kime nasıl bir etkisi olacağı üzerine atıp tutmak, kanımca, biz fanilerin işi değil.

Edebiyat tarihçileri, Goethe'nin intihar dürtüsünü Genç Werther'in Acıları'nı yazarak yendiğini iddia eder. Aynı kitap, yayımlandıktan sonra iki binden fazla intihara sebebiyet vererek psikoloji literatürüne 'Werther Etkisi' diye bilenen fenomeni eklemekle kalmamış, kanarya sarısı pantolon ve lacivet ceket ikilisinin de bir dönemin modasına damgasını vurmasını sağlamıştır. Birilerini bir şekilde giyinmeye teşvik eden kitap, birilerini kendi canlarına kıyma konusunda ilham vermiştir, kim bilir kimleri, daha ne şekillerde etkilemiştir. Unutmamalı, kimileri için depresyonu 'yenme' yolunda atılacak adımları listeleyen bir kitap, başlı başına bir depresyon nedeni olabilir.

Bir kitap okumak hayatınızı değiştirebilir, elbette değiştirebilir... Ama hayatınızı değiştirme iddiasıyla yazılmış bir kitabın bunu tam manasıyla başarabileceğini sanmıyorum. Ha hayatınızı olumlu yönde değiştirmek için bir kitap alıp okumak, belki bu bilinçle atılmış bir adım olarak bir nebze ferahlık sağlıyordur, orası ayrı.

Neyse ki hayat, bir doktorun reçetesine yazdıklarından daha komplike, daha sürprizli. Kitaplar da öyle.

Gerisi, kuru gürültüden ibaret.

Güzel bir hafta dilerim sevgili okuyucu. Döngüleriniz şen olsun.

Kapanış için bonus niteliğinde bir bağlantı, David Foster Wallace'ın Kişisel Gelişim Kütüphanesinin İçinde. Tüyler ürpertici bir çalışma. Altı çizili satırlarımızın, paylaşmadığımız sürece, kendimize ait kalması dileklerimle...





2 yorum:

  1. şu anda homeopatiyle ilgili bir bölüm okuyordum ben de, benzerin benzerle tedavisi, eşzamanlılığın dayanılmaz manasızlığı! :D

    YanıtlaSil
  2. Hipnozla da günde 15 saat çalışıp çocuğunun yüzünü unutan insanın kendini asmamasını sağlayabilirler, demek kişisel gelişim kitapları daha ucuza geliyor ki self-help'i uygulamaya koymuşlar.

    YanıtlaSil