2 Aralık 2013 Pazartesi

Aşırı Acıklı Bir Salinger Hikayesi

J.D. Salinger'ı nasıl bilirsiniz?

1965 yılından bu yana yeni bir eseri yayımlanmamış, hayatını kendi tercihleri doğrultusunda gözlerden uzak geçirmeyi seçmiş ve 2010 yılında aramızdan ayrılmış olan yazarın hem gizemlerle sarılı yaşam öyküsü hem de sağlığında yayımlanmasını istemediği bazı öyküleri, şimdi 'tüketime' sunulmak üzere.

Hollywood'un 'harika çocuklarından' olduğu söylenen Shane Salerno'nun (Shaft ve Avatar 4'ün senaryolarını kaleme almış örneğin kendisi) Harvey Weinstein'la birlikte yapımcılığını üstlendiği Salinger adlı belgesel, geçtiğimiz sene büyük ses getirmek üzere pazarlanan yapımlardan biriydi - şöyle ki, filmin yazara dair bazı 'sırları' afişe edeceği duyuruldu, izleyicilerden bu sırları paylaşmamaları rica edildi vs. Belgeselin müjdelediği bir şey de vardı, yazarın sağlığında kaleme alıp yayımlatmadığı kitapların yayımlanacağı haberi - öyle ya, PR stratejinizi 'gizli' kalması gereken birtakım şeylerin üzerine değil beklenen/özlenen/hasret duyulan bir şeylerin üzerine yapılandırmanız gerekir. Belgesel beğenilmeyince yapımcılar bir başka haber patlattı bu defa: belgesel yeniden montajlanacak ve kimi 'yeni' sırlar da burada ortaya çıkacaktı. Bu da kesmeyince, Salinger'a dair bir film çekileceği açıklandı.

Yanlış olan, yazarın hayatına dair çekilen filmler/belgeseller vs değildi elbette. Yanlış olan, münzeviliğiyle adeta metalaştırılan yazarın bu defa en gizli sırlarını sömürmemiz gerekecek şekilde tasarlanmış bir operasyonun içine çekilmemizdi. Sırlar, ifşalar bunun içindi... Yayımlanacağı söylenen eserler, Salinger okurunu heyecanlandıracaktı elbette: neden heyecanlandırmasın? Yanlış olan, eserlerin bu operasyonu körüklemek uğruna ortalığa saçılmasıydı. Zihniyet hatalıydı; ve bunca sırrın ifşa edildiği bir ortamda, bu eserlerin nasıl olup da yazarın vasiyetine karşın yayımlanma aşamasına gelmiş olduğunu açıklayan yoktu.

Belgeselden 'uyarlanan' bir de kitap vardı işin içinde: Salinger. Kitap, belgeselin transkripti olmaktan öteye geçmiyordu; bir sürü şahıs, herkese birkaç paragraf, üst üste, art arda, Salinger hakkında beyanlar - yazarın yokluğunda bir salon dolusu insan bir araya gelmiş de hep bir ağızdan onun hakkında bir şeyler anlatırmış gibi... Korkmayın, burada okuduğum/kulağıma çalınan 'sırları' ifşa edecek değilim; belgeselin yapımcıları böyle arzu ettiğinden değil, sır denilen şeylerin anlamsızlığından ötürü... Tırnak içinde belirttiğim bu 'sır' meselesine öfkelendiğimi zaten kestirmişsinizdir. İfşa edecek tek sır var belki de: münzeviliğiyle ilgi uyandırmış, sevilen bir yazarın ölümünden sonra çarkların hızla dönmekte, onun bunca çabayla koruduğu kendi hikayesini çoğaltmakta, içini boşaltmakta ve tüketime sunmakta olduğu.

Geçen hafta üç öyküsü 'sızdırıldı' Salinger'ın. Terminolojiye dikkatinizi çekerim: Yayımlanmadı, sızdırıldı. Çağımızda bir şeylerin sızdırılması, yayımlanmasından daha ilgi çekici olduğundan olsa gerek. Basit bir google aramasıyla erişebilirsiniz.

Salinger'ın kasası, sadece yayımlamadığı öykülerle dolu değil. Gizli tutmaya çabaladığı yaşantısı da orada saklı. Hayatının neredeyse yarısı boyunca fotoğrafının çekilmesine dahi izin vermemiş biri nihayetinde sözünü ettiğimiz... Hollywood'un ağzının suyunu akıtmasına şaşmamak gerek; olasılıklar sonsuz, gişe potansiyeli yüksek.

Bu aşırı acıklı hikayenin daha henüz başındayız kanımca. Devamı gelecek.

Salinger 1, Salinger 2, Salinger 3'e hazırlıklı olmalı. Bize tek bir teselli var belki de: kurtlar sofralarını kuradursunlar, biz kitaplarımıza uzanalım yine...

Her zaman yaptığımız gibi.








2 yorum:

  1. Eserleri gördüm, şöyle bir bakarak oldum ama okumadım. İngilizcem muhteşem değil biraz uzak kalıyorum. Bu "sırlar" neymiş merak ettim haliyle, ki benim için hiçbir şey değiştirmeyecek olsa da, öğrenmek istiyorum. Link atmamışsınız hiç. Rica etsem, bana twitter vs. üzerinde ulaşabilir misiniz acaba? Selamla..

    YanıtlaSil
  2. gerçekten çok yazık. tecavüz edilmeyen tek bir şey yok artık dünyada. değindiğiniz şu nokta da çok önemli: okuyucu tabii ki merak edecek yayımlanmayan öyküleri. bu da iki taraflı bir sömürüyü, saygısızlığı beraberinde getiriyor. hem yazarı hem de okuyucuları harcıyorlar.

    YanıtlaSil