31 Ocak 2014 Cuma

N-n-n

Notlara sert bir giriş: Yamyam sıçanların ele geçirdiği hayalet gemi, Britanya'ya yaklaşıyor! (Bu haberleri ben bulmuyorum, onlar beni buluyor.) Bu haberin üzerine bir kitap önerisi gelsin: Üç Deniz Öyküsü. (Gölge Hattı'na dikkat.)

Kirli, çürük ve adi: Akıllara durgunluk veren sahte tablo olayı. 

Yazı karakterlerinden esinlenen gözlükler: Type. 

Woody Allen, film müzikleri.

Narmanlı Han için nostalji vakti.

İstanbul Müzik Festivali programı açıklandı. İstanbul Müzik Festivali'ne daha çok var diyenler için duyuralım:  Maxim Vengerov, 11 Şubat'ta İş Sanat'ta. Festivalden festivale uzanacak olursak, buyrun: !f filmleri burada. Sinematopya'nın önerileri için buraya; Devamlılık Hatası'nın önerileri için buraya buyrun. Bir yaz müjdesi ile bağlayalım: Neil Young, 15 Temmuz'da İstanbul'a geliyor.

Kitap paylaşım ağı: Book Serf. 

Grooveshark'taki listelerimiz çoğalıyor: Katarsis ve Satır Başı son eklenenler..

Koltukname'de rastladım: Ondokuzseksensekiz. Güzel fikir!

Haftaya eski bir fotoğrafla veda edelim: Bir Çocuk Oyunu. 

İyi tatiller!

30 Ocak 2014 Perşembe

Gerçek



Çok dürüst bir insan olduğumu düşünüyorum. Ama her zaman gerçekleri söylemediğim de bir gerçek. Zaten dürüstlük her zaman gerçekleri söylemek değildir. Bana kalırsa bir nesnel gerçeklikler var, bir de kişinin o nesnel gerçeklikleri deneyimleme biçimi. Çoğu insan o nesnel gerçeklikler üzerinden giderken, ben genellikle deneyimlediğim şeylere bakarım. (...) İnsanlık deneyimini salt eylemlere, olaylara dayanarak betimlemeye çalışırsanız başarısızlık kaçınılmazdır. En azından benim tecrübemde böyle bu. İndirgenmiş ve sığ kalır anlatılan. İnsan ruhuna dair bir şeyleri yakalamanın tek yolu, benim bildiğim tek yolu, altmetne bakmaktan geçer. 

Açık açık söylenip ortaya konmamış olana dair öyküleri yakalamaktan geçer. 

(Etgar Keret. Çağlayan Çevik / Istanbul Art News Edebiyat söyleşisinden, sayı: Ocak. Görsel: Dilara Sezgin. Dilara Sezgin ve Elif Bereketli'ye teşekkürlerimizle...)

29 Ocak 2014 Çarşamba

Defter


(Videoda Dave Eggers'ın DeTour kapsamında paylaştığı defteri görüyorsunuz. Eggers'dan Hızımızı Tadacaksınız, çok yakında, raflarda...)

28 Ocak 2014 Salı

Takıntı



Her sabah yazarım, haftanın yedi günü. Saat sekiz sularında başlar, on bir gibi bitiririm. Sonra diğer işlerimi yaparım, eğer kitabın son hali üzerinde çalışmıyorsam tabii, o zaman gün boyu, kısa molalar vere vere çalışırım. Belli bir sayfa sayısına ulaşmaya mecbur hissederim kendimi. Belli bir günde bir yere gitmem gerekiyorsa, o gün tamamlanması gereken sayfaları önceden yazmaya çalışırım. Takıntılı bir durum, korkunç bir şey. Çok geri kalamam, kalırsam kaybolup gidecekmişim gibi. Yaşlanmakla ilgili biraz. İnsan böyle takıntılar geliştiriyor. Şimdilerde gündelik yürüyüşlerime dair de takıntılarım var.

(Alice Munro, Paris Review söyleşisi, sayı: 137. Görselde Munro, Nobel zaferini Margaret Atwood ile kutluyor. Fotoğraf Atwood'un twitter hesabından.)

27 Ocak 2014 Pazartesi

Steril

"Gittikçe tuhaflaştıkça gittikçe tuhaflaşıyor!" Alice'in nidası, kulaklarımda; velhasıl hayat devam ediyor. Önceki hafta bilim insanlarının çoksatarlarda daha az zarf daha çok yüklem bulunduğunu ortaya koydukları çalışmaya (!) dair haberlerden bahsetmiş, cuma notlarında Amazon'un 'sezgisel gönderi'sine değinmiş ve tuhaflıklar çıtasının yükselmesi için ne olması gerektiğine kafa yormaya koyulmuşken rastladım... Radikal Kitap'ta bir ilan, 'binlerce kullanıcının el sürdüğü, toz ve bakterilere ev sahipliği yapan kitaplar' için yegâne çözüm: Book Shower!

İsmin çağrışımıyla göklerden kitap yağdığını sanmayın... Book Shower, kütüphaneler için geliştirilmiş ve mor ötesi ışınlar yardımıyla kitapların bakteri ve tozlardan arınmasını sağlayan bir düzenek; nasıl derseniz bağlantıdaki videoyu izlemenizi öneririm. Bu cihaz, "doğal bir aroma kullanıyor ve okuma zevkinize katkıda bulunuyor," "kitapları sterilize ediyor," "kitaplarınızı temizlerken kâğıt ya da ıslak mendil kullanmanıza gerek kalmıyor." "Mikrop kırıcı mor ötesi lamba" sayesinde, sayfalara sinmiş bekleyen bakteriler, etkisiz hale geliyormuş.

Kütüphanesini düzenleyen hemen herkes gibi, blog yazarınızın da tozdan etkilenmişliği var... Tarihin tozlu sayfalarını karıştırıp hastalık saçan kitaplara bakacak olursak Doğu Alman gizli servisi Stasi'nin başındaki Erich Mielke çıkıyor karşımıza. Mielke, elle çoğaltılıp dağıtılan yasaklı kitaplara radyoaktif malzeme bulaştırılarak dolaşımda kalmasını sağlayan, bu vesileyle bu kitaplara dokunan muhaliflere sayfalar vasıtasıyla hastalık ve ölüm saçan, devlet hesabına çalışan bir katil olarak geçiyor; diğer icraatlarına hiç değinmeyelim... Her neyse, sayfalarını karıştıranı hasta eden kitap, kütüphanenin rafında bekleyen değil de, insanların böylesi kötü emellerine alet edilen olsa gerek.

Hayır, kitabımı tozlu sevdiğimden ya da temizlik düşmanlığından değil... Tavşan deliğinden aşağı, steril bir ortama yuvarlanmakta olduğumuz için. Islak mendil mi, yoksa kitabınız mı olsun yanınızda, kararınızı verin; yaşamaya öyle devam edin.

Temizlik dert değil yoksa, belli ki teknoloji ilerlemiş.

(Görselde, Anish Kapoor'un Sophia'sının ucu bucağı, yakın çekim. Serginin son haftaları olsa gerek...)



24 Ocak 2014 Cuma

N-n-n

Amazon'dan yeni bomba: sezgisel teslimat! Durduk yere esip gürlemenin bir reklam stratejisi olarak artı ve eksileri başlıklı bir çalışmaya ilham verebilecek nitelikte.

Güneşi de kopyaladılar. Öyle diyorlar.

Invader Paris'te. 

Dostoyevski'nin karalamaları.

Başarılı kitabın DNA'sı - infografik. Verilerin nereden geldiğini saptayamadım, fakat bir çoksatarın ortalama uzunluğunun 375 sayfa olması gerektiği ve kahramanı kadın olan kitapların çoksatarlığa daha yatkın olduğu belirtilmiş. Bu verileri, şunlarla bir araya getiren yazarların önü açık diyelim mi? Demeyelim.

Michel Gondry İstanbul'da!

Entelektüel kadınlar, dikkat! 5 Harfliler'den takdire şayan bir çalışma. 

"Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır." - Tezer Özlü, Yeryüzüne Dayanabilmek İçin. 

İyi tatiller.




22 Ocak 2014 Çarşamba

Düş



... Yalnızlığımın tek başınalığından bıkmıştım. Yalnızlık sözünün hemen yanı sıra tek başınalık imgesini kullanmam alay konusu edilebilir. İkisi de eşanlam sayılıyor çünkü. Hiç de öyle değil. Birlikte, ortaklaşa yalnızlık diye bir şey olabileceğini düşünmüyorlar. Ben buna en çok Hiçlemciler ülkesinde tanık oldum. Yalnızlıklarını başbaşa verip ballandırmak için denizler çekmişler ülkenin dört bir yanına. Kıyılarından açığa doğru giden akıntılar aşılamışlar sulara. Ne tekne, ne de kişi yanaşabilsin diye dışarıdan. Hiç kimsenin yanaşamadığı yere sen nasıl oldu da girebildin diye beni yalancı durumuna düşürmeyin. Ben bunu düşlerimden birinde gördüm. Ne yapayım can sıkıntısını bastırmak için soluğu düşlerde alıyorum. Ne var ki benimkiler sağlam, girgin düşler. Denizmiş, akıntıymış, hiç oralı olmuyor. Tüm engellerin üstesinden geliyor.

O da olmasaydı nasıl dayanırdım?

(Feyyaz Kayacan; Gibiciler, Yeditepe Yayınları. 'İyilik Uzmanları' adlı öyküden... Görselde Kırmızı, Anish Kapoor'un Sabancı Müzesi'nde yer alan işlerinden.)

17 Ocak 2014 Cuma

N-n-n

Haftanın haberi: Tanpınar, Oprah'nın Ocak ayı seçkisinde... Oprah'nın kitap kulübüne dair Koltukname yazısı için buraya; Oprah dahil referanslara dair bizim arşivimizden bir yazı için buraya.

!f filmleri, yakında açıklanacak. !f² filmleri hakkında bilgi için buraya. 

2014, Altın Küre Ödülleri - Kalem, Kahve, Klavye özeti. Oscar adayları ise burada.

Sanat Objesi Olarak Sanatçı sergisi açıldı. Sergiyi gezmedim, ama katalogu incelerken Aslı Erdoğan, Murat Menteş, Onur Ünlü ve Alper Canıgüz'e rastladım. Aslı Erdoğan, Charpentier'nin Melankoli adlı eserini canlandırmış örneğin, bir göz atın... Teatral bir çalışma olduğu kesin. Serbest çağrışımla çok sevdiğim Nina Katchadourian'ın uçak tuvaletlerinde gerçekleştirdiği Flaman esinli canlandırmalara bir bağlantı vereyim.

Mürekkepbalığı'ndan bir ekslibris yazısı.  

19 Ocak Pazar günü, Dink'in katledilişinin yedinci yılı doluyor. Anma çağrısı, burada. 

Bu ara haritalara dalmış vaziyetteyim sevgili okuyucu. Huffington Post'tan dünya ahvalini ortaya koyan kırk harita ile notlar bitsin.

İyi tatiller dilerim.


16 Ocak 2014 Perşembe

İdare!



... 'Baskıcılar' aşırı derecede katılaştıkları zaman polis devleti dediğimiz şey ortaya çıkar. Tüm farklı fikirlerin, kıs kıs gülmenin, papyon takmanın ya da belediye başkanına 'şişko' demenin kafadan yasaklandığı bir durumdur bu. Polis devletlerinde insan hakları fazlasıyla sınırlıdır. İfade özgürlüğü kavramı duyulmamıştır ama müzik eşliğinde playback yapmak suç sayılmaz. Burada hükümete karşı eleştirel fikirlere yer yoktur, özellikle hükümet mensuplarının dans edişlerine yönelik eleştiriler hoş karşılanmaz. Basın özgürlüğü de kısıtlanmıştır. Haberleri iktidar partisi 'idare eder.' Böylelikle vatandaşların sadece kabul edilebilir politik düşünceleri ve huzursuzluk yaratmayacak maç skorlarını duymaları sağlanır. 

(Woody Allen, Kısa ve Faydalı Bir Sivil İtaatsizlik Rehberi. Tüysüz'de yer alıyor; çeviren: Garo Kargıcı. Görselde Woody Allen, yanılmıyorsam Manhattan'dan bir kare; Meryl Streep'in tepesinin tası atmış vaziyette.)

15 Ocak 2014 Çarşamba

Göz



"Gözetlenmekte olan birey özgürlüğünü yitirmiştir; gözetlenmekte olan bir toplum demokratik değildir."*

Geçen ay, Margaret Atwood, Orhan Pamuk, Don DeLillo, Günter Grass, Umberto Eco, Yaşar Kemal ve Amos Oz'un da aralarında bulunduğu bir grup yazar, ABD ulusal güvenlik kurumu NSA'in küresel çaptaki izleme ve dinleme faaliyetlerini kınayan bir deklarasyon* imzaladı.

NSA'in faaliyetlerinin düşünce özgürlüğünü tehdit ettiğini belirten yazarlar, Snowden'ın sızdırdığı belgelerle ortaya çıkan casusluğun demokrasi ve insan haklarına aykırı olduğunu belirtti. İşin tuhafı, aynı deklarasyonda kullanıcı bilgilerine yönelik tartışmalı politikalar izleyen Facebook ve Google'ın da imzaları var... İlgilenenler için haberi burada.

Gözetlenme hususundaki yeni gelişmeler için ise sizleri buraya alalım. 

(Yukarıdaki görselin meali: Büyük Birader seni izliyor. Graffiti, Berlin'den. Aşağıda SpY'ın Madrid'deki yerleştirmesinden bir kare.)












14 Ocak 2014 Salı

Küçük



"... sence Satürn gitti mi?" diye sordu Froggy.

"Yalnızca mutsuz o," dedim.

"Gezegenler mutsuz olamaz," dedi.

"Ya Pluto?" diye sordum.

"Evet ama o, çok küçük bir gezegen."

(Kâğıt İnsanlar, Salvador Plascencia. Çeviren: Begüm Güzel. )

13 Ocak 2014 Pazartesi

Kum



Geçen hafta fazla birkaç mecrada yer alan bir haberde, müjdeler eşliğinde duyuruldu: Çoksatarların şifresi çözüldü!

Alıntı: "Çok satan kitaplarda "ve", "ancak", "fakat" gibi bağlaçların sıkça kullanıldığını belirten araştırmacılar, ticari başarı yakalayan eserlerin aynı zamanda sıfatlar ve isimler açısından da zengin olduğunu belirledi. Raflarda kalan kitaplarda ise aşırı derecede fiil ve zarf kullanıldığı" ortaya çıkarılmakla birlikte, "daha az başarılı kitaplarda daha çok fiil ve zarfa rastlandığı ve bu kitaplarda “istedi”, “aldı” veya “vaat etti” gibi, fiil ve duyguları açıkça ifade eden sözcüklerin yoğun olarak kullanıldığı belirlenirken, nispeten başarılı kitapların “fark etti” ve “hatırladı” gibi düşünce süreçlerini tarif eden fiilleri tercih ettiği tespit edildi." 

Zaytung'dan çıkma gibi duran bu garip ama gerçek haberin doğrultusunda bir oh çekip daha çok isim, sıfat ve bağlaç arayışına çıkıp, kahrolsun fiiler ve zarflar demeyenler yazının devamını okusun; ikna olanlar okumayı burada kesip sıfat ve isimler açısından zengin, fiil ve bağlaçların idareli kullanıldığı paragraflar kaleme almaya koyularak 'çoksatma' hayallerine şimdiden dalsın... (Yeşilçam kökenli serbest çağrışım, fonda Lale Belkıs tınısıyla yankılansın: "Ne o, dalmışsın? Kum mu çıkarıyorsun?)

Haber Türkçeye aktarılırken kimi detaylar atlanmış; önce boşlukları dolduralım: Stony Brook Üniversitesi'nden araştırmacılar, belli kitapları alıp bir algortima yardımıyla analiz etmiş, nihayetinde -gerçekten de- yukarıda alıntılanan çıkarımlara varmışlar. Çıkarım dediğimiz, her türlü malzemeyle (örn. deniz-kum) yapılsa da, biliminsanlarınca varılmış her çıkarımın başımızın üstünde yeri var diyemeyeceğimizden metodolojiye bakalım ve bu çıkarımlara 'nasıl' varıldığını anlamaya çalışalım: Biliminsanları, Project Gutenberg'in kamuya açık arşivinde yer alan ve bilim kurgudan şiire uzanan bir yelpazeden sıkça indirilmiş kitapları bir araya getirmiş, Charles Dickens'dan İki Şehrin Hikâyesi ile Hemingway'in İhtiyar Adam ve Deniz'ini eklemiş, Dan Brown'ın Kayıp Sembol'ünü de (anılanlar arasında çoksatarlık kriterlerine uyan tek kitap bu, fiil/zarf dengesini bilemiyorum elbette) -çorbaya- katarak 'enter' tuşuna basmış. (Spekülasyon sadece biliminsanlarına mı özgü? Biz de yapalım... Tam olarak hangi tuşa basmışlar bilemiyorum, ancak birtakım tuşlara basarken beyinlerini rafta bırakmış olmaları muhtemel.) Sonuç olarak ne çıkmış dersiniz? Yukarıda alıntıladığım veriler, 'çoksatarların' daha fazla isim ve sıfat içermesi, 'azsatan' kitapların daha çok fiil ve zarf ile dolu olması, 'gazeteci' gibi yazanların daha 'başarılı' olduğu, vs., vs. 

Kendi adıma, 'çoksatar'larda, daha sık rastlanan harflerin taranmamış olmasını protesto ediyor ve algoritmanın gerektiği gibi kurgulanıp harfleri taranması sonucunda söz konusu metinlerde en sık rastlanan harflerin 'e' ve 't' olduğunun ortaya çıkacağını, bu müthiş çıkarımın da gelecekte 'çoksatma' potansiyeli taşıyacak pek çok metnin önünü açacağını iddia ediyorum. (İddiadan kim ölmüş?) 

Roman okumak beyni açıyor, kitap okumak zekayı geliştiriyor, kurmaca sağ lobu aktive ediyor, araştırma-inceleme sol lobun kıvrımlarını derinleştiriyor türünde iddialara dönem dönem beraberce maruz kalıyor, bunlara mevsimsel haber kategorisinde yer alan (kurban bayramı öncesinde üzerinde Allah yazan koyun, haziranda Antalya'ya akın eden turistler, vb.) sezonluk parazit muamelesi yapıyoruz, tamam. Ama henüz araştırmasını dayandırdığı 'çoksatar' parametresini tanımlamamış birileri, sırf biliminsanı titri taşımaları nedeniyle, deli saçması birtakım işlere kalkıştı diye ferahlayacak, çoksatarın 'sırrı' nihayet çözüldü diyecek halimiz yok. İki Şehrin Hikayesi'ni Kayıp Sembol ve Gutenberg'de yer alan 19. yüzyıl şiirleriyle bir arada incelemiş olan bu muteber biliminsanları, kitapları veri içeriğinin nitelikleri üzerinden sayısal olarak çözümlemektense başka bir şey yapsalar daha iyi olurdu sanırım: Mesela bir kitap okusalar... Dickens ve Brown'u aynı 'çoksatar' sepetine tıkanların, yaptıkları çıkarımlar bir yana, ne yaptıklarını bildiklerini iddia etmek pek akla yatkın değil çünkü. 

Gerçi iddiadan kim ölmüş? Shakespeare'in tüm eserlerinin maymunlar tarafından kaleme alınabileceği de iddia ediliyor. 

Bu yazıyı Joseph Brodsky'den bir alıntı ile bitirelim: "Kitap yakmaktan daha büyük suçlar vardır. Bunlardan biri de kitap okumamaktır."

İyi haftalar. 

(Görsel, buradan.) 




10 Ocak 2014 Cuma

N-n-n


Notlara rezil bir başlangıç: Yasak! 

2013'ten Kısa Çizgiler - Ömer Erdem'den bir yıl sonu özeti. 

Merkür'de John Lennon, Truman Capote ve daha niceleri... Merkür'ün kraterleri 2013'ün son günlerinde dünyalılarca isimlendirilmiş. 

“Eğer militarizm Japonya’nın Voldemort’uysa, Yasukini Tapınağı da bir çeşit hortkuluktur.” Uzakdoğu'da Voldemort polemiği - durum ciddi, atlanmasın. 

Bant Mekan'da Woody Allen ve diğer etkinlikler.

"İstanbul'dayken hiç ölmeyecekmişim gibi hissediyorum." Morrissey'den İstanbul.

Andy Warhol'dan caz albümlerine kapaklar.

PacMan Cenevre'de - 2012'den geliyor...

Görselde Yaprak, 15 Mayıs 1949 sayısı - Melih Cevdet Anday'dan Dayan: "Her şey / Her şey yeniden başladı."

Güzel başlangıçlar temennilerimizle.






9 Ocak 2014 Perşembe

Düşünce



Bu, bir zamanlar ayda yaşayan insanlara dair bir öykü. Şimdilerde kimse yaşamıyor orada ama bir zamanlar tıka basa dolu bir yerdi. Ayda yaşayan insanlar özel olduklarını düşünürlerdi, çünkü düşüncelerini istedikleri biçimde tasarlama yeteneğine sahiptiler. Bir tencere biçiminde örneğin ya da masa, hatta bol paçalı pantolon. Bu yüzden ay insanları sevgililerine özgün armağanlar sunabiliyordu; kahve fincanı biçiminde bir seni seviyorum düşüncesi ya da vazo biçiminde bir sana hep sadık kalacağım düşüncesi gibi...

(Etgar Keret, Nimrod Çıldırışları. Öykü Biçiminde Bir Düşünce. Çeviren: Avi Pardo. Yukarıdaki görselde Apollo 15'in Ay seferinden bir kare - altta ise Ay'a bırakılmış olan Hayatını Kaybetmiş Astronot heykeli. Heykel, Paul van Hoeydonck tarafından uzay seferlerinde yaşamlarını yitirenleri anmak üzere tasarlanmış ve halihazırda Ay'da bulunan tek sanat eseri. 1 Ağustos 1971 tarihli Apollo 15 seferinden bu yana alüminyumdan minik bir astronot, bir plaket eşliğinde ay yüzeyinde yatıyor. Eserin yaratıcısı ile NASA, daha sonra büyük bir çatışma sürecine girmiş; olayın ayrıntıları Slate'de. Daha önce notlarda belirtmişim, bu vesileyle tekrarlayayım: "96 torba dolusu idrar, dışkı, kusmuk... 12 çift bot... 2 golf topu... Altın kalplamalı bir zeytin dalı... Bir aile fotoğrafı..." Ay'ın yüzeyinde insanlar bunları bırakmış, devamı için sizi buraya alalım...)

Calvino, neredesin?




8 Ocak 2014 Çarşamba

Göz



Boston maratonu bombalı saldırısından sonra, şehrin güvenlik kameraları sayesinde şüpheliler birkaç gün içinde tespit edildi. Şaşırtıcıydı bu ve anketlere göre çoğu kişi eğer güvenliği artıracak ya da Boston saldırısındaki gibi suçluların yakalanmasını sağlayacaksa bu kameraların yaygın olmasını -dışarıdayken her an gözetleneceklerini bilerek- tercih ediyordu. Anket sonuçları mahremiyet savunucularını şaşırttı. Londra da kameralarla kaplı tabii. Yaygın biçimde kamera kaydı alından şehirlerde sanırım gözetleme varsa suçların da önleneceğine dair bir umut oluyor. 

Sadece otoritelerin değil de herkesin ya da herhangi birinin bizi her an izlediğini düşünürsek daha ahlaklı insanlar haline gelir miyiz?  

(Dave Eggers, kameralarla gözetlenen, ister internette ister sokakta olsun hareketleri takip ve kayıt edilen yeni çağ insanlarına ağır sorular yöneltiyor - söyleşinin tamamı Telegraph gazetesinde. Eggers'ın burada bahsettiği meselelere acayip bir mizansen dahilinde değindiği kitabı Çember (The Circle) -ki kendisi geçtiğimiz senenin yıl sonu listelerinde ortalığı resmen kasıp kavurdu- bu yılın sonunda raflarda olacak - bir başka Eggers şahanesi, Hızımızı Tadacaksınız ise şimdi mutfakta, son hazırlık aşamasında. Görselde SpY'in Madrid'deki güvenlik kameraları temalı yerleştirmesi, daha fazlası için, buraya. Aşağıda, bir Banksy klasiği, CCTV.)






7 Ocak 2014 Salı

Teori



Arkadaşlarımın içinde en fazla teoriye sahip olan Gur'dur. Geliştirdiği bütün teorilerin içinde doğruluk olasılığı en yüksek olan Sıkıntı Teorisi'dir, kuşkusuz. Gur'un Sıkıntı Teorisi'ne göre bugün dünyada olup bitenlerin asıl nedeni sıkıntı: sevgi, savaş, keşifler, yapay şömineler - bütün bunların yüzde doksan beşi sıkıntıdan kaynaklanır. 

(Etgar Keret, Nimrod Çıldırışları. Çeviren: Avi Pardo. Gur'un Sıkıntı Teorisi. Görseldeki graffiti Dolk'a ait. Bir küçük not bu arada: Koltukname ikinci yaşı şerefine bir çekiliş gerçekleştiriyor - kutlu olsun!)

6 Ocak 2014 Pazartesi

Gelecek?


2014 hakkında yapabileceğim en önemli spekülasyon şu: İnsanlık  sıkıntı illetinden fena halde mustarip olacak ve bu illet her geçen yıl ile katlanarak yayılacak. Bu durumun zihinsel, duygusal ve toplumsal sonuçları son derece ciddi olacak ve korkarım ki psikiyatri, 2014 yılında en önemli tıp alanlarından sayılacak. Herhangi bir çeşit yaratıcı uğraş sahibi olan az sayıdaki şanslı kişi, insanlığın seçkin kesimlerini oluşturacak çünkü salt onlar bir çarka hizmet etmekten fazlasını yapabilecek.

Ben Mental Floss'da rastladım, ama bu hafta pek çok diğer mecrada karşımıza çıkar sanıyorum: Isaac Asimov'dan 2014 öngörüleri. Asimov, 1964 yılında gerçekleşen New York Dünya Fuarı vesilesiyle New York Times için kaleme aldığı makalede, 2014 yılına uzaktan bakmış ve hayalindeki manzaradan bahsetmiş. Kısa bir özet geçmek gerekirse:

1. İnsanlık sıkıntıdan ölecek hale gelecek. (Yukarıdaki alıntı bu maddeye dair. Valla tartışmaya açık bir iddia; kanımca sıkıntı, Taş Devri'nde de insanı burup burup bulaşık bezi gibi kenara koymaya kadir bir güç idi, öyle ki kendisi, insanlıktan daha kadim bir şey, yaşamın kaynağı falan olabilir - madem spekülasyon yapıyoruz...)

2. Cihazlar kablodan yoksun olacak. (Yok böyle bir şey. Yani, var ama yok. Kablolar belki daha az, ama yine her yerde. Elektrik süpürgesinin içine kaçan kablonun yarattığı ferahlık ile avunacak değiliz. Nerede insanlık, orada tel, orada kablo. Durum vahim.)

3. Nükleer enerji santralleri dünyadaki enerji gereksiniminin çoğunu karşılar halde olacak. (Asimov bunu arzu etmiş mi emin değilim, ama elli sene sonra böyle olacak demek başka, o gerçeklik ile yaşamak başka elbette.)

4. Deneysel tekniklerle işleyen güneş enerjisi santralleri kurulacak. (Muğlak bir öngörü; Asimov, uzaya güneş enerjisi santralleri kurulacağından bahsetmiş; Asimov'un ilk defa 1941'de bahsettiği ve 70'li yıllardan bu yana reel olarak çalışmaları süren bu olayda kast edilen bağlamda tamama ermiş bir proje yok ancak yazar Arizona ve Kazakistan gibi yerlerde güneş santralleri kurulacağını söylemiş ki bu öngörüler gerçekleşmiş vaziyette.)

5. Arabalar havada, suda vs. gidebilecek. (Bildiğiniz üzere asfalt ormanında yaşıyoruz; arabaların havada dolanması fikri de hiç hoş değil kanımca.)

6. Robotlar! (Varlar ama yoklar; yani kendileriyle reklamlarda, haber bültenlerinde falan karşılaşıyoruz, tuhaf oyuncaklar falan türüyor ama bilim kurgusal anlamda robotlarla yaşam fazlaca Frankenstein tınılı, fazlaca dokunaklı olur diye düşünüyorum. Bahsi geçer geçmez robotlara özgürlük hayalleri kurmaya başlıyorum, işte bunlar hep Wall-e.)

7. Kaldırımlar trafiğin üzerinde ve hareketli olacak. (Bilim kurgu klişelerinin en sıradanlarından olan yürüyen yollar, henüz hayatın içinde değil; AVM'leri, havaalanlarındaki hareketli platformları falan saymazsak. Açıkçası ayaklarımın hareket etmesini, hareket eden zemine tercih ederim; eski kafalılık mı orasına siz karar verin.)

8. Ay insanlara ait bir koloni haline gelecek. (Ay henüz rahat; bizler de şanslıysak mehtap falan seyrediyoruz. Bildiğin ilkel ama güzel!)

9. Kimilerimiz su altında yaşamaya başlayacak. (Enteresan olabilir... Öte yandan, insanlığın su altına inmeden de yeterince hasara yol açtığı düşünülürse, inildiğinde ne hale sokulacağını hayal etmek güç. Bir Sünger Bob evreni tasavvur edelim biz yine, ki kendisi, su altında yaşayan bir bulaşık süngeri, ironi büyük.)

10. Boston ile Washington, D.C. bitişerek büyük bir şehir haline gelecek. Asimov; ABD nüfusunun 350 milyonu, dünya nüfusunun ise altı buçuk milyarı bulacağını iddia etmiş - ABD konusundaki tahmini (gerçek nüfus: 316 milyon) biraz yüksek, dünya konusundaki tahmini (gerçek nüfus: 7,1 milyar) de biraz alçak kalmış - bahsettiği iki şehir, yerli yerinde aynen durmakta. Aradaki bölgede nüfusun artmış olduğu kesin.

11. Dünyanın kimi yerlerinde ortalama hayat beklentisi 85 yılı bulacak. (Asimov mekanik kalp, böbrek vb. gibi organların bulunması sayesinde ömrün uzayacağını düşünmüş - bu ve benzeri uygulamalar yapılsa da, türlü farklı faktörden dolayı ortalama yaşam beklentisi o denli uzun değil.)

12. Pek çok iş, robotlarca yapılacak. (Makinelerin geliştiği doğru ama hani R2-D2? Zaten kahrolsun robot icat edip işe koşacak zihniyet.)

Görsel Berlin'den Victor Ash'e ait bir graffiti; kaynağı burası. Gelecek hayalleri kuracak olanlar için Asimov esinli fon müziği önerisi: The Alan Parson's Project'ten I, Robot. Asimov'un Türkçedeki kitapları için buraya.

Aşağıda R2-D2 - köle mi can yoldaşı mı, siz karar verin.

Haftanız şen, geleceğiniz aydınlık olsun.










3 Ocak 2014 Cuma

N-n-n

Listelerden onca bahsetmişken: Mikelanj'ın kaleminden çarşı pazar listesi. Üzerine çizimlerle Einstein'ın en sevdiği şeylere dair bir liste... On a Beam of Light adlı çocuk kitabından alınma.

Listelere doymuyoruz: Bir Paragraf'tan 2013'ün 52 Kitabı.

Sıradışı Kelimelere Resimli Sözlük.

Listelerden devam: Çağdaş Sanatçılara Taş Çıkartacak En Yaratıcı 10 Proje.

Roman okumak için bahane arayanlara gelsin - klişe fakat can alıcı: Roman okumak beyin fonksiyonlarını güçlendiriyor! Bilim insanları boşuna çalışmıyor, faydalı deneylere girişiyor - neyse ki fayda ekseni üzerinden okumamız gerekmiyor.

"Yeterince para öderseniz her şeyi alabilirsiniz. Para vermeden alabileceğiniz şeylerse sokağınızdaki çöp tenekesinin içinde." Ressam Efe Işıldaksoy, çöplere bıraktığı resimleri anlatıyor.  Çöp ve sanat ilişkisine bakarken iki de kitap önerisi: Sanat Mezat: Çağdaş Sanatın ve Müzayede Evlerinin Tuhaf Ekonomisi ile Sanat Dünyasında Yedi Gün. 

Harika bir diorama çalışması: POMA TOMA'ya Karşı! Üzerine de Meksika çetelerinden ele geçen silahlardan yapılma enstrümanlar ve müzik ile 'olumsuz dürtüleri yaratıcı dürtülere dönüştürme' hadisesi gelsin... Takdire şayan çalışmalar.

Yılın son günlerinde bir Sevim Burak Sempozyumu düzenlendi, okumuşsunuzdur... Bükak'ın Sevim Burak arşivi için buraya. Yine Boğaziçi'nde gerçekleşecek Cemal Süreya Sempozyumu için buraya.

Kaç saat uykuyla kaç kitap yazıldı? Dehşet bir infografik; tıklayarak büyütebilirsiniz.

Yılın ilk haftasının son notuna sene boyunca işaretlediğim haberleri tararken rastladım: Kate Moss (haberde parantez içinde yaşı da belirtilmiş; mühim olsa gerek) imla düzgün olmadan asla diyor.

Notları geçen yıl epey değindiğim devasa plastik ördeğin hazin hikayesiyle kapatmam uygundur sanıyorum... Patlamış!

İyi tatiller diler, huzurlarınızdan çekilirim.

2 Ocak 2014 Perşembe

Kolay



Soru: Geçtiğimiz günlerde Miranda July’ın ‘Yalnız Düşünürüz’ (We Think Alone) projesiyle yeniden gündeme geldiniz. July, burada aralarında sizin de yer aldığınız bir grup yazar, sanatçı, aktris vs. tarafından gönderilmiş e-postaları küratör sıfatıyla çeşitli başlıklar altında derliyor ve isteyenlere haftalık bültenler halinde gönderiyor. Bu proje nasıl ortaya çıktı? Ne gibi tepkiler aldınız? Benzer işbirliklerine gitmeyi tasarlıyor musunuz?

Keret: Çoğunlukla sanatçılar arasında popüler bir sanatçı olarak algılanıyorum sanırım; öykülerimi çeşitli alanlara uyarlamak isteyen farklı sanatçılar her daim mevcut. Harika bir şey; yazdıklarımın başkalarının yaratıcılığını tetiklediğini bilmek gerçekten müthiş. Aynı zamanda beni değişik projelere de iten bir durum bu. Birkaç sene önce bir sesli kitap projesi kapsamında aralarında William Dafoe, Ben Foster, Michael Chabon, Jonathan Safran Foer’in de olduğu bir grup sanatçı öykülerimi okudu. Projede yer almayı ilk kabul edenlerden biriydi Miranda July. July, Kapı Birden Vuruldu’da yer alan öyküm Fermuarı Açmak’ı öyle şahane seslendirdi ki etkinliklerimde bu öyküyü okumayı bıraktım. Bu yüzden de projesinde yer almamı istediğinde ne olduğunu irdelemeden, hiç düşünmeden kabul ettim. İlginç bir macera oldu benim için. Yazdığım e-postaları gönderdikten sonra hiç okumamıştım ama bu proje sayesinde kendime dışarıdan bakma fırsatı buldum. 

Bu esnada birkaç şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

(Etgar Keret, Cumhuriyet Kitap'a Miranda July projesi We Think Alone ve sanatçılar arası işbirliklerinden bahsediyor. Keret ve Asaf Hanuka'ya ait bir başka yaratıcı iş için sizi böyle alalım.)

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni



Bu yıl, özetleme arzusu duymadan salt veda ile geçti ve gitti; biz önümüze bakalım.

Henry Miller'ın Oğlak Dönencesi, David Foster Wallace'ın Tuhaf Saçlı Kız'ı, Dave Eggers'ın Hızımızı Tadacaksınız'ı, Kral için Hologram'ı ve Çember'i, Tom Perrotta'nın Kalanlar'ı, Colson Whitehead'in Bölge 1'i, Karen Russell'ın Swamplandia'sı, Jack Kerouac'ın Deniz Benim Kardeşim'i ve burada anmadığım daha niceleri mutfağımızda - blogumuz haftanın beş günü yayında, günlerimiz uzun, gecelerimiz kısa, çalışmaya devam diyoruz.

Yeni Senede Yine Kitaplarla!