28 Mayıs 2014 Çarşamba

Dişi



İlk durak yumurtalıksa şayet, dünyaya gelişin temel ilkesidir dişilik. Miller’ın yumurtalıklardan başlattığı hayat serüveni, bir kadından diğerine uzanarak ilerliyor; hepsi bir ve hepsi farklı. Paris Söyleşileri’nde bu konudaki bir soruya yanıt verirken cinsellik üzerine bir otorite gibi algılanmaktan ne denli sıkıldığını, herkesin yaptığı bir şeyi olduğu gibi yazmak dışında bir şey yapmadığını belirtiyor Miller. Büyük A ile aşka dair bilmediği pek çok şeyin olduğunu söylüyor; cinselliği varoluş cehennemine savrulmuş, alın yazısını gerçekleştirmekten aciz insan için büyük bir avutucu olarak gördüğünün altını çiziyor. Tabii bu, cinselliğin tadını çıkartmasına engel değil... Gerçek hayatta onu darmadağın eden June’a tekabül eden Mona karakteri ile ilişkisi, Oğlak Dönencesi’nde dolaylı olarak ve sembolist bir yaklaşımla resmediliyor; siyah bir yıldızın altında birbirinin teniyle beslenerek tükenen ve birleştikçe uzaklaşan iki biçare. Gerisi alışverişten ibaret; birtakım kadınlar ve birtakım adamlar, bir ucunda doğumun diğer ucunda mezarın olduğu yaşam adlı nehirde rastlantısal kavuşmalar ve ayrılıklar. Siyah yıldızın altında olan bitenler, salt cinselliğin kapsayamadığı bir mücadeleyi ortaya koyuyor, öyle ki tasviri, mekanik olanın ortaya konmasından katbekat zor.

Bengi dişilik, ki yaşamın temel ilkesidir, Goethe’ye göre insanları cennete yükseltecek şeydir... Miller’ın anlatımında bu yalnız, kusurlu, hasarlı ve muhteşem dünyadan öte ne bir cennet ne de bir cehennem var oysa, bengi dişilik onu buraya savuran temel ilke ve gerisi girdaplara karşı verilecek türlü mücadeleden başka bir şey değil.

“... cinsellikle ilgili tartışmaların ölümünü, evet, istiyorum! Gına geldi!” *


(Paris Söyleşileri, Henry Miller & G. Belmont. Çeviri: Özdemir İnce. Simavi Yayınları, 1991. Görselde La Mona; mimar Armando Munoz Garcia'nın Tijuana'da inşa ettiği kadın bedeni içinde yer alan yapı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder