29 Mayıs 2014 Perşembe

Yıldız

Yel değirmenleriyle savaşmaktansa kolları sonuna kadar açıp onları kucaklamak üzere koşmak... Mümkün. Miller’ın yaşam kavgasının dökümü, medeniyete karşı ne denli nefret ile yüklüyse, varoluşun eşzamanlı sefaleti ve muhteşemliğinin verdiği sarhoşluk ile dopdolu. Miller’ın insanlığa öfkesi ne denli büyükse, insana sevgisi o denli derin ve o sevgi onun sefaletine, küçüklüğüne olanca nefret ve isyan da içeriyor. Yine o sevgi, onu coşkuyla sarmalıyor.

Oğlak Dönencesi, geçmişten geleceğe, kasıklardan zihne, insandan insanlığa uzanan bir uzun yürüyüş. Rahimden mezara, bitmek bilmeyen bir kavga. Ve yaşam, tüm sefaleti ve kısırdöngüleriyle, ona dair belletilen tüm kural, tabu ve olguların ötesinde, yepyeni mecralar sunuyor sahibine, diyeceğini olanca gücüyle haykırabilsin diye.

Kaosun dehşeti ve güzelliği. Girdabın çekimine karşı dans, dans, dans. Rahimden mezara... Belki de Nietzsche’yi anmak gerek burada: “Dans eden bir yıldız doğurabilmesi için insanın içinde önce kaos barındırması gerekir.”

Kaos her yerde.


Oğlak Dönencesi, Avi Pardo’nun çevirisiyle, şimdi tüm kitapçılarda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder