17 Eylül 2014 Çarşamba

Büyülü



Sanırım yaptığım işi tanımlamakta giderek daha başarısız hale geliyorum. Son zamanlarda yazdığım öykülerle aramda gerekli mesafenin oluşmadığını hissediyorum, öyle ki onları sınıflandıramıyorum. "Büyülü gerçekçiliğin" doğru tanım olmadığı konusunda sizinle hemfikirim, zira bu terim, bence, "gerçek" dünya ve "sihirli" bölgeleri net biçimde ayırıyor, oysa, pek sevdiğim eserlerin çoğunda bu ayrımın net olduğu söylenemez. (Juan Rulfo'nun Pedro Paramo'su, Calvino, Borges, Kafka, Kelly Link, Kevin Brockmeier vb.) Tek, katı bir gerçeklik yok benim tecrübemde - şimdiki zaman kaygan ve (yaşananlar) hep kişinin düşlerinin, korkularının filtresinden geçiyor. Ve bu da, mesela, olup olabilecek en sıkıcı salı gününün tren faslına doğaüstü bir nitelik kazandırabilecek bir husus. 

Belki de ben "büyülü düşünme" ekolünde yazıyorumdur - karakterlerimin pek çoğu, bir tür kör noktaya derinlemesine saplanıp kayboluyor.

(Karen Russell, Bookish söyleşisi. Görsel, Berlin'den.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder