5 Ocak 2015 Pazartesi

Şimdi

"Zaman da bir boyuttur. Zamanı mekandan ayıramazsın. (...) Öyle zaman akışının dışında kalan, hiç değişmeden duran nesneler falan yoktur."*

Bir yılı devirmiş, yeni senenin ilk blog yazısını yazmaktayken, gönül isterdi ki derli toplu bir özet geçeyim, geçen sene edebiyatta neler oldu, neler bitti bir bir sayayım da manzarayı betimlemenin rahatlığıyla bu defteri kapatayım, fakat hayır, burası, böylesi hesaplı, standart özetlerin mecrası değil, sevgili blog okuru. Özetleri özet uzmanlarına bırakıp yeni sayfalar açmak, olan-bitene değil de şimdinin dinamiğine bakmak, en azından bugün, bu kış gününün huzur veren karanlığında daha doğru, daha samimi. 

Birkaç yıl önceydi; Matt Richardson adlı mucidin Tanımlayıcı Kamera adlı buluşu, sene sonlarına has Yılın Tasarımları listelerinin çoğuna kuruluverdi. Kamera, adından da tahmin edeceğiniz gibi, fotoğrafını çektiği şeyin tasvirini bir kağıt üzerine yazdıran, yani elinize bir fotoğraf değil de bir metin veren bir düzenek sağlamıştı. Kameradan edinilen metin, fotoğrafta neyin yer aldığını belirtmekle kalmıyor, görüntünün niteliklerini de belirtiyordu. Puslu, karanlık, grenli, vs. Şimdi, Richardson’ın kamerasından ilhamla içinde yaşadığımız  zamanlarda edebiyat manzarasını tasvire yeltenmektense raflara uzanmak, listelere biat etmektense kitapları bir bir, kendi özgün alanlarında değerlendirmek, sene sonunun liste iştahının yeni yeni dindiği bu günlerde sanıyorum daha anlamlı.

Geçtiğimiz yılın son günlerinde, sene sonunda çıktığı için hiçbir listede rastlamadığım bir kitap yayımlandı: Richard McGuire imzasıyla yayımlanan “Here” adlı çizgi roman, tek bir düzleme, McGuire’ın büyüdüğü evin salonuna odaklanıyor; zaman içinde o noktayı işgal etmiş faunadan hayvanlara, dinozorlardan aile dostlarına varan bir yelpaze dahilinde zaman içinde evrenin bir köşesini resmediyor. Doğrusal bir anlatı gütmeyen, zamana dayalı tasvirleriyle kolaj formatını benimseyen kitap, âna dair olanı tüm uçuculuğu ile sayfalara kazıyor, tek bir odanın koordinatlarıyla sabit bir zaman makinesi gibi işliyor. McGuire, kitap sayfalarında yarattığı evreni, önümüzdeki yıllarda sanal gerçeklik platformuna taşıma hayalleri kurduğunu söylemiş, ki kitabın uyandırdığı ilgiye bakılırsa bu hayalin gerçeğe dönüşmesi yakındır. Tamamen farklı konseptler olsa da, sanal ortama uyarlanacak kitaplar söz konusu olduğunda Sony'nin Wonderbook'unu düşünmeden edemiyorum; BAFTA'dan oyun dalında inovasyon ödülü de kapan bu düzeneğin, “bildiğimiz arayüzlerin en eskisi olan kitaptan” yola çıktığı ve “tek bir kitabın içindeki binlerce hikayenin canlanmasını” sağladığı söylenmiş, “okuma deneyiminde yeni bir adım” atıldığı belirtilmişti... Sizi bilmem ama ben, kitabımı "oynatmaktansa," ekranda yahut kağıt üzerinde okumayı tercih edenlerdenim - gerçi söz konusu iki farklı deneyimin ne denli paralel olduğu, Wonderbook'un kitap okuma tecrübesi kapsamında mı, yoksa bilgisayar oyunu klasmanında mı değerlendirilmesi gerektiği ayrıca tartışmaya açık. Su götürmez olan yegane şey, ilerleyen zamanla, değişen/dönüşen/gelişen tercihlerimiz doğrultusunda manzaranın bizler tarafından şekillendirileceği, akislerimizin baktığımız noktaya düşeceği. 

Geçen yıl burada Margaret Atwood ile birlikte gerçekleştirdiği Gelecek Kütüphanesi adlı projeden bahsettiğim Katie Paterson'ın Dünya-Ay-Dünya adlı işi, bu yazının fonu olsun da denge sağlayalım: Paterson, Beethoven'in Ayışığı Sonatı'nı mors alfabesine uyarlayarak radyo dalgalarıyla Ay'a yollamış, Ay'dan yansıyan dalgaların ise, kendi kendine çalan bir piyano düzeneğinde dinlenmesini sağlamış; öyle ki, geriye yansıyan "müzikte" katedilen mesafenin yarattığı boşluklar, atlamalar vs. saptanmış... Şairane bir yanı var bu tecrübenin, Sony'nin 'arayüz' beyanatına sığamayacak denli şairane. Katedilen mesafe, deneyimi de şekillendiriyor, orası kesin.

Velhasıl, önümüzdekileri ancak yaşayıp göreceğiz, özetlerden çıkarım yapmak beyhude.

McGuire'ın Guardian söyleşisinde sarf ettiği cümleyle kapatalım:

“Gerçekten var olan tek şey mevcut: “şu an."


(Alıntı: Margaret Atwood, Kedi Gözü.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder