19 Mart 2015 Perşembe

Gerçek

‘‘Alev yanarken gerçektir, öyle değil mi – söneceğini bilsen bile?’’

Kaltak kelimesinin erkek hegemonyasında kurgulandığı tartışılamayacak dil üzerinden yorumlandığında olumsuz çağrışımları var elbette. Tam da bu noktada romanın söylemi, erkeklerin dahil olmadığı Can Ateşi zemininde, Margaret Sadovsky’yi Kaltak adıyla efsaneleştirerek başkaldırdıkları düzenin hakim unsurlarının olumsuz bir anlam yüklediği jargonu sahiplenerek başkaldırıya, toplumun kadınlara yüklediği geleneksel rolleri redde dair bir sevgi ve saygı ifadesine dönüştürüyor. ‘‘Polisler onu yakaladıklarında, ona sert davranacaklarını kabullenmişti; hatta belki pederinin yaptığı gibi ona vururlardı da… Bir cümleye noktalama işaretlerini koyar gibi. Ama polislerin ona uygun gördükleri hakaret onu yargılama şekilleriydi. Sanki bir sürtükmüş, ucuz bir fahişeymiş gibi…’’(S. 160)
Kaltak Sadovsky asiliği, başkaldırısı, özgürlüğüne düşkünlüğü, naifliği ve doğru bildiği değerlere bağlılığı ile Pal Sokağı Çocukları’nın hassas Nemeçek’inden Mark Twain’in maceracı Huckleberry Finn’ine çağrışımlar yapıyor.  Joyce Carol Oates, Can Ateşi’ni yazarken romantizm ve realizm arasında bir diyalektik oluşturmayı amaçladığını söylüyor. Kaltak Sadovsky bu diyalektiğin, Can Ateşi kardeşliğinin güç odağı ve belkemiği. ‘‘Bu yüzden onu kıskanamazdınız, kıskanamazdınız işte… Onun yaptıkları birçok insanınki gibi silinip gitmezdi... Kaltak, yükseklikten, dalgalı sularda yüzmekten veya Ölümün kendisinden korkmadığı gibi gülünç duruma düşme riskinden de korkmazdı… Maddy’nin hayal etmekten korkacağı şeyleri, kendini bu şekilde ortaya atmayı mesela, Kaltak Sadovsky hiç düşünmeden yapardı. Sizin fark edebileceğiniz bir kuşku duymadan…’’ (S. 11)
Can Ateşi’nin diğer karakterleri Kaltak’ın ışığında neredeyse sönük kalıyor. Ancak her birinin sınırsız bir aşk, inanç ve saygıyla bağlandığı Kaltak kadar ümitsiz ve isyankar olduğu aşikar. Kitabın anlatıcısı, Can Ateşi’nin resmi tarihçisi Maddy belki Kaltak Sadovsky gibi yükseklere tırmanacak, polisle aşık atacak kadar gözü kara değil ama kanı, teri ve gözyaşlarıyla yoğurduğu bir hayat muhasebesinin de altından kalkacak kadar sağlam. ‘‘Çünkü anı yazmak, içinizdekileri santim santim, yavaş yavaş dışarı çekmek demek. Yazmaya başladığımda bunu bilmiyordum, ama şimdi biliyorum.’’ (S. 113) Joyce Carol Oates, Maddy karakteriyle kendisi arasında otobiyografik paraleller olduğunu söylüyor.
Maddy’nin geçmişi epey karanlık… Savaşta yitirilmiş bir baba ve kendi sorunlarını aşarak çocuğuna sahip çıkamayan bir anne ekseninde, Can Ateşi’nin tarihçisi Maddy, dünyada göremediği ışığı yıldızlarda, gök cisimlerinde ve onu büyüleyen uzayın derinliklerinde aramakta ısrarlı. Terk edilmiş bir dünyada yaşayan yitik bir çocuk olarak Kaltak’ın önderliğinde anlamlandırdığı hayatında, insan varlığının kirletemediği bilinmezlerin semalarında önünde uzanan ve değişmez katı gerçeklerin ötesinde bir yanıt arıyor. Yüreğini deşip geçen dünyanın acımasız hakikatlerini, insanlığın milyon yıllık bir tarihçe içerisinde kendisine biçtiği rotanın anlamsızlığını, gökyüzünün derinlerinde yatan sırlar ve Can Ateşi yumuşatıyor. ‘‘Eğer şimdiki ve genç kızlığımdaki hayatım arasında bir bağlantı varsa bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ve bilmek istemiyorum. Yıllar içinde insan güdüleri, insan eylemlerine, varoluşuna kıyasla daha az ilgimi çeker oldular. Sonuçta yıldızların bir güdüleri yok, ölüm-dalışları bile saf, varoluşun hizmetinde.’’(S. 364) Karanlıkta ve çürümüşlükte parlayan bir ışık Can Ateşi, tıpkı eninde sonunda sönecek bir yıldız gibi… Ama ‘‘alev yanarken gerçektir, öyle değil mi – söneceğini bilsen bile?’’ (S. 365)

Can Ateşi, savaş sonrası Amerikan hayatının karanlığını yansıtmanın ötesinde, dostluğa, sevgiye, umuda ve mücadeleye dair bir roman. Oates’a yapılacak en büyük haksızlık, bu öyküyü, Can Ateşi’nin karşı durduğu güç odaklarının lensiyle bir ilk gençlik macerasından ibaretmişçesine yorumlayarak romanın hareket noktasını doğrulamak olsa gerek. Oates’un feminizmi, bu beş çocuk-kadının romanında saf, hudutsuz ve can yakacak derecede acıtıcı. Can Ateşi, gençliğin aleviyle tutuşuyor ama yükselttiği çığlık gençlere özgü gelgeç hezeyanlardan ziyade büyük düzensizliklerden kaynaklanıyor.

(Baharın eşiğinde biraz nostalji, Joyce Carol Oates ve Can Ateşi.)

2 yorum:

  1. Blog yazarımız merhaba,
    Nerelerdesiniz?
    Umarım bir sorun yoktur ve iyisinizdir!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yokladığınız için teşekkürler, her şey yolunda, iyiyim :) Blog yarın kesintisiz yayınına dönecek - selamlar, sevgiler!

      Sil