31 Ağustos 2015 Pazartesi

Hayal

Uzun süren bir sessizlikten sonra yine buradayım sevgili blog okuru; biraz yorgun belki, biraz bitkin. Ege'nin serin sularında, ağaç gölgesinde bir hamakta ya da Instagram sayesinde gördüğüm üzere bu yıl iyice popüler olan Yunan adalarında değil akıllı geçinen telefonun Ördek Kasap diye imlediği bir semtte, ama akıllı telefonların kimsenin derdine deva olmadığı bir yerdeydim ve şimdi masa adıyla bildiğimiz güvenli limana, çığ gibi biriken işlere, sayfalara, yazılara, vesaireye geri dönmüş bulunmaktayım - şikayetçi değilim.

Kayıtlara göre bir yazı daha devirdiğimiz, hissen bakılacak olursa henüz takvime yetişemediğimiz şu günlerde adetten sayılacak bir yaz özeti çıkarmaya gerek var mı bilmiyorum, zira her zamankinden daha kurak bir yaz geçirdiğimizi düşünüyorum. Yetişkinler İçin Boyama Kitabı furyasından mandala çılgınlığına, duyarlılıklarını kulakları sağır edecek bir sesle haykıranlarla her yanı saran öğreten adam/kadınlara, haksızlığa/hukuksuzluğa ve bunca çatışmanın ortasında giderek sığlaşan kültür-sanat ortamına doymuşuzdur muhakkak - altını çizmenin, kurdelelerle süslemenin ya da dalgasını geçmenin gereği yok. 'Hayallerimizi' bizler için çizili şablonların yardımıyla 'boyamayı' sürdürmek, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demenin günümüz dünyasındaki tezahürlerini Instagram filtreleriyle hayata geçirmek ve kendi seslerimizle sağır olana değin bağırmak suretiyle bir başkasıyla diyalog fırsatını hepten yitirmek sanırım bu yazın en revaçta olan eğilimleri - gardı takınmak şart. Nasıl sağalacağımıza gelirsek - onu herkesin kendi başına bulması gerekecek; şimdilik ben, kendi adıma, masa, kitaplar ve can sağlığı üçlüsüyle akıl sağlığımı korumaya çabalamaktayım.

Geçenlerde New Yorker'da kentteki en son moda hakkında bir yazı okudum, değinmeden geçmeyeyim; rivayet o ki New York'luları son zamanlarda en çok cezbeden şey, yeni açılan Yetişkinler için Yuva -sorun bende olsa gerek, zira bu Yetişkinler İçin ibaresi farklı şeyler çağrıştırıyor- konseptli yerlermiş ve bu kentin sakinleri, buralara kaydolarak okul öncesine dönmek suretiyle öğlen uykusuna yatırılma, çeşitli boyama aktiviteleri yapma vs gibi deneyimleri yeniden yaşamak için ölüp bitiyormuş... En okkalı distopya fantezilerine bile taş çıkartan bu girişimler hakkında ciddi ciddi atıp tutacak değilim, lakin, bugün, burada, hepimizin biraz delirdiğini ve ortamlarımızın giderek saçmalaştığını söylemek gerek... Öte yandan belli mi olur, bizler de, kısa süre sonra, acar girişimciler sayesinde ve elbette ki belli bir ücret karşılığında sandalyelerimizi U şeklinde dizerek oturacağımız yuva sınıflarında kedi merdivenleri yapabilir, patates baskısıyla dertlerimizi tasalarımızı bir kenara bırakıp gündüz vakti uyumanın keyfini çıkarabiliriz belki de.

Öyleyse sorarım size: Ya sonra? Sonrasını tahayyül edemiyorum maalesef.

Haftaya Banksy'nin medeniyete yanıtı Dismaland'in tanıtımı ve Eliza Bennett'in avuçlarına işlediği ipliklerle başlayalım derim; siz sağ ben selamet.