5 Nisan 2016 Salı

Ses



Soğuk Savaş'a ve Asya'daki ilk bozguna, Kore Savaşı'na takılıp kalmıştık bizler... Savaştan nefret ediyorduk, gayri insani oluşundan, soğukluğundan. Sıkıyönetim duygusu hakimdi ülkeye. Daddy Warbucks'ın tanklarından sıçrayıp ortalığa yayılan gayrıresmi askeri hal. Sanatçılar olarak baskı altındaydık bizler ve halk da baskı altındaydı tabii... Şair olduğumuzu ve şairler olarak seslerimizi yükseltemiz gerektiğini biliyorduk. Şiir sanatının esasen ölü olduğunu biliyorduk - savaş, akademi, ihmal, sevgisizlik ve ilgisizlik bitirmişti işini. Onu diriltebileceğimizi biliyorduk. Pound'un ne yaptığının farkındaydık - ve Whitman'ın, Artaud'un, muazzam şiirleri ve metinleriyle D.H. Lawrence'ın. Onu yenilemek istedik - onu yeniden icat etmek ve içine daldığımız sırada süreci baştan yaratmak istedik. 

İstediğimiz şey sesti - ses ve imgelem.  

(Michael McClure, Beat Kuşağı'nın çıkış noktalarından bahsediyor; 1955. Çıkış demişken, Jack Kerouac'ın Paris'te Satori'si geçen hafta çıktı, şimdi raflarda, okurunu bekliyor.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder