30 Ocak 2017 Pazartesi

An!


Tenis seven ve erkekler turnuvasını televizyondan takip eden hemen herkes, Federer Anları denebilecek bir şeyler yaşamıştır. Genç İsviçreliyi izlerken ağzınızın bir karış açık kaldığı, gözlerinizin yuvalarından fırladığı anlardır bunlar, diğer odadaki eşinizin yanınıza koşup iyi olup olmadığınıza bakmasına neden olan nidalar patlattığınız anlar. Az evvel gördüğünüz şeyi yapmanın ne denli imkansız olduğunu kavrayacak kadar tenis oynadıysanız eğer, bu Anlar daha da sarsıcıdır. (...)

(Son zamanlarda bir tür kıyamet duygusu eşlik ediyor hayata, bilemiyorum, kendiliğinden orada olan bir şey, sabah zifiri karanlıkta uyandığımda ya da korna sesinden, gürültüden nasibini fazlasıyla alan bir caddede hızla ilerlediğimde hep bir kıyamet, bir tür son duygusu, belki kış, belki başka türlü bir şey, çıldırtıcı ya da bezdirici değil, sadece orada, bir aciliyet bildirmiyor ama kendini hissettiriyor. Bir kitap, bir film, belki yağan kar, belki de bir sohbet o duyguyu bir süreliğine unutmamı sağlıyorsa eğer, daha bir değerli gözümde bu ara. Hafta sonumun en kayda değer olayı, akıl almaz bir mücadeleye tanık olduğumuzu düşündüğüm Federer-Nadal maçıydı bu bağlamda; tenis tanrıları sağ olsun - ağzın bir karış açık kalması, çığlıklar kopması vs. her türlü heyecan mevcuttu bu karşılaşmada; Wallace'ın betimlemesinin fazlası yok yani, azı var... Pasaj David Foster Wallace'ın oldukça iyi bilinen Federer odaklı makalesinden - Wallace'ın tenis makalelerini biraraya getiren String Theory adlı kitap ise, önümüzdeki aylarda yayımlayacaklarımız arasında, onu da şimdiden duyuralım. Huzurlarınızdan ayrılırken sizi bir başka Federer yazısıyla baş başa bırakıyor ve iyi bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum, iyi sizin için ne anlama geliyorsa o anlamda elbette... Görselde Claire Fontane'e ait bir yerleştirme, fotoğraf: Niels Vis.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder