17 Ocak 2017 Salı

Anılar


Yazmaya başladığım ilk zamanlarda kurmaca dışı yazmak bana çok gereksiz görünürdü. Şeylerden olabilecekleri gibi bahsetmek varken neden onları oldukları gibi anlatma ihtiyacı duyasınız ki? Yerçekimine ve türlü maraza açık olmamız yetiyor da artıyor zaten. Hayal gücümüz bizi nereye istersek oraya sürecekken bunlarla uğraşmaya ne gerek var? Bununla beraber, anı kitapları hep daha zorlu görünmüştür gözüme, zira biri hakkında bir şey öğrenmek isterseniz, soracağınız son kişi o şahsın kendisi olmalı. Bir dükkana girdiğinizde dükkan sahibi, "Benim mallarım en iyisidir," derse, objektif olamayacağı için inanmazsınız ona, değil mi? Eğer bana on yıl önce bir anı kitabı yazacağımdan bahsetseydiniz, bunun çok saçma olduğunu düşünürdüm... Dondurulmuş yoğurt satan bir dükkan açma fikri ne kadar mantıklı gelirse, bu da ancak o kadar mantıklı gelirdi.

(Etgar Keret, WWB söyleşisinde, Yedi Güzel Yılı nasıl yazdığını anlatıyor. Hayat! Görselde, bir Berlin kapısı.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder