29 Aralık 2017 Cuma

Yeni

Bir yılı daha tükettik ve sizi bilmem ama ben, bu son birkaç haftada yeni bir başlangıca hazır hale geldim. Sene sonlarının vızır vızır, koşturmacalı halleri var; sanki yıla sığmayan her şeyi, birkaç güne sığdırmak zorundaymışız gibi. Yine de olsun, şikayetçi değilim.

Yılın bu son cumasından hepinize temiz, anlamlı, güzel başlangıçlar dilerim.

Görselde Molly Ringwald ve tayfa, hazırlık aşamasında... Yeni senede en güzel yenilikler sizinle olsun!


15 Aralık 2017 Cuma

Mor ötesi

Yılın bu son günleri demek özet zamanı demek, listeler demek, geriye dönüp şöyle bir bakmak ve katedilen bir arpa boyu yolların tozunu topağını düşünmek demek. Ben kendi notlarımı toplayadurayım, Pantone yapacağını yaptı ve yeni yılın rengini açıkladı: Mor Ötesi. Çağrışımları kendisinden daha ilginç olan bu seçimi, önümüzdeki sene kadınların görünürlüğünün daha da artacağı varsayımı ya da ümidi üzerinde okumak mümkün; Merriam-Websters'a göre Yılın Kelimesi de bu yorumu destekler nitelikte: Feminizm.

Geçen yılın kelimesi 'post-hakikat,' ondan önceki ise bir kelime değil, gülmekten gözünden yaşlar gelen surat emojisiydi ki dünyanın hali, bunların saçma sapan geçerliliklerinden de okunabilir kanımca. Mor, bilinen çağrışımları dışında bana şifa, üçüncü göz, sağalma gibi şeyler düşündürüyor, kişisel olarak öyle kodlamış olmalıyım, biraz hüzünlü olsa da mağrur bir renk, hatta kibirli de denebilir, dramatik bir yanı olduğu, ağırbaşlılıktan nasibini almadığı kesin... Mora dair soyut açılımlarımla kopup gitmeden sizleri kendi hayatınızdaki mor bölgeleri düşünmeye davet edip huzurlarınızdan çekilir ve iyi tatiller dilerim.

(Görselde Andy Warhol, Fabrika'nın renkli simalarından biri olan Isabelle Collin Dufresne ile yan yana; Dufresne, hayatının Warhol döneminde (Dali kendisini Warhol'a takdim etmiş) adını Ultra Violet olarak değiştirmiş ve bu güzel renkle özdeşleşmiş bir şahsiyet; burada her ne kadar Warhol biraz huzursuz görünmüşse de Lady Mor Ötesi iyi bir ruh halinde sanki... Sizin renginiz hangisi?)




13 Aralık 2017 Çarşamba

Yaklaşım

Bugün odağımız Shirley Jackson ve Tepedeki Ev... Tepedeki Ev, Jackson'ın başyapıtı sayılıyor ve sinema uyarlamalarıyla da biliniyor; kapaklar ise, her yayınevinin yaklaşımını, kitaba dair tahayyülünü ortaya koyuyor.

12 Aralık 2017 Salı

Zorunluluk


Soru: Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek gibi bir zorunluluk hissediyor musunuz? Ya da insanları değiştirmek? Veya sadece iyi bir öykü anlatmak gibi bir zorunluluk?

Colson Whitehead: Böyle bir zorunluluk söz konusu değil bence, işin aslı öykü anlatmak da değil. Yazmak istediğim kitapları yazıyorum ben ve onları yazarken illa ki dünya hakkında bir şeyler öğreniyorum; elbette ki umuyorum ki başkaları da bu kitaplardan bir şeyler alsın, onların keyfine varsın, kitap bittiğinde dünyayı farkı bir biçimde algılasın... Kitaplarımdan bunu veya şunu çıkarsamalısınız diyemem tam olarak. Yorum size kalmış... Zorunluluk meselesine gelirsek, bizler bu gezegende yaşayan bireyleriz ve günü kapamaya bakıyoruz sonuçta; ister Rwanda'daki felaketleri ifşa edin ister bir dağ köyünde geçen bir cinayet romanı yazın, fark etmez, vakit geçirmenin yolları olarak ikisine de saygı duymak gerekir ve iki kitabı da okumak zevkli olur muhtemelen.

(Colson Whitehead, edebiyat Nazi'lerinin dudaklarını uçuklatacak önerilerle karşımızda ve ne isterseniz onu okuyun diyor. Söyleşi: Rumpus.)


8 Aralık 2017 Cuma

Yaz!


Neden yazıyorsunuz?

Jonathan Safran Foer: Bilmiyorum. Siz de muhakkak okumuşsunuzdur söyleşilerden birinde, en sevdiğim sözlerden biri şu: Bir kuş, kuşbilimci olamaz. Olduğunuzu neden olduğunuzu, yaptığınızı neden yaptığınızı bilmeniz gerekmez. Yazıyorum çünkü yazı pek çok şeye olanak tanıyor benim için; kendime ait belli bir cepheyle, düşüncelerimin belli bir cephesiyle  temasa geçmemi sağlıyor.

Gelgelelim terapi niyetiye yazmıyorum ve dünyaya bir şeyler kanıtlamak üzere yazmadığım da kesin.

(Görseldeki kuş, Joseph Cornell'in; söyleşi The White Review'den. İyi tatiller!)

4 Aralık 2017 Pazartesi

Teşekkür!


Bizim kitaplarımızı hazırlarken dinlediğimiz çalma listeleri var, dinlediklerimiz bunlarla sınırlı değil elbette ama onları, Spotify hesabımızda paylaşıyoruz bildiğiniz gibi... Aşağıda Colson Whitehead'in Yeraltı Demiryolu için hazırladığı uzun teşekkür listesi yer alıyor - Whitehead David Bowie'ye, Prince'e ve Sonic Youth'a teşekkürlerini sunmuş, Hazlitt söyleşisinde ise şöyle diyor:

"Kurmaca yazmaya yirmi yıl önce başladım. Çalışırken en sevdiğim iki yüz şarkıdan oluşan çalma listesini döngüye alıp alıp dinlerim. Ramones'dan David Bowie'ye, Lounge Lizards'a uzanır bu liste. Ne zaman bir kitabın sonuna gelsem ve iki sayfam kalsa, Purple Rain'i ve Daydream Nation'ı çalmaya başlarım. Ritüel benim için. Bu albümleri arka arkaya dinliyorsam eğer, yarışın sonuna geldiğimi bilirim."

Yeraltı Demiryolu'na bizim hazırladığımız liste için sizi buraya, Daydream Nation için buraya, Prince için buraya alalım.

Yazarın teşekkür notu aşağıda:

"Nicole Aragi, Bill Thomas, Rose Courteau, Michael Goldsmith, Duvall Osteen ve Alison Rich’e (hâlâ) bu kitabı elinize aldığınız için teşekkürler. Hanser'den Anna Leube, Christina Knecht ve Piero Salabe’ye de teşekkürler. Ayrıca: Franklin D. Roosevelt’e, 1930’larda eski kölelerin hayat hikâyelerini derleyen Federal Writers’ Project için teşekkürler. Frederick Douglass ve Harriet Jacobs’a da teşekkürler, elbette. Nathan Huggins, Stephen Jay Gould, Edward E. Baptist, Eric Foner, Fergus Bordewich ve James H. Jones’un eserlerinden çok faydalandım. Josiah Nott’un "alaşım" teorilerinden de. The Diary of a Resurrectionist. Kaçak köle ilanları, Greensboro’daki North Carolina Üniversitesi’nin dijital koleksiyonundan alınmıştır. İlk yüz sayfa için Misfits’in ilk dönem müziğini yakıt olarak kullandım (“Where Eagles Dare [hızlı versiyon],” “Horror Business,” “Hybrid Moments”) ve Blanck Mass (“Dead Format”). David Bowie her kitabımda vardır ve son sayfaları yazarken hep Purple Rain’i ve Daydream Nation’ı çalarım; dolayısıyla ona, Prince’e ve Sonic Youth’a da teşekkür ederim. Ve son olarak, sevgileri ve destekleri için Julie, Maddie ve Beckett’a teşekkür ederim."

(Girişteki görsel NME'den, Bowie ve Prince yan yana; aşağıda ise pek sevdiğim Kim Gordon yer almakta. Müzik için evrene teşekkürler de bizden gelsin bari, iyi haftalar.)




1 Aralık 2017 Cuma

Düzen

(Sabit Fikir Yılın En İyi 50 Romanı'nı seçti ve Yeraltı Demiryolu listede bir numara; sevincimiz büyük, daha önce de duyurmuştuk. İşte, o listenin şerefine bir liste yazısından bir pasaj gelsin bugün, yaşamdan ölüme uzanan çizgide listelemenin dayanılmaz güzelliğine dair... Yazının tamamı, yayın hayatı devam etmeyen edebiyat dergileri listesinde yer alan IAN Edebiyat'ta yayımlanmıştı.)

10 Emir’den kütüphane kataloglarına, alışveriş listelerine varana değin listeler, ister sayısal, kronolojik veya hiyerarşik, ister salt döküm niteliğinde olsun, kimi medeniyetlerin belkemiği diye nitelenebilir. O medeniyetler ki, türlü hadiseyi sayılara dökerek kayıtlara geçirmeyi ihmal etmedikleri gibi müze kataloglarından yasalara, stok raporlarından çoksatarlara varan listeler inşa etmiş, sene sonlarına has ‘Yılın En İyileri’ derlemelerini yaratmış, envanterleriyle evrenin ceviz kabuğuna sığdığı yanılsamasını yaratmayı başarabilmişlerdir. İletişimin hızlı ve kısa, bilginin içerikten ibaret olduğu bir çağda, yadsımak olası değil: Listeler seviliyor. Kargaşaya düzen getirmek, çokluğuyla baş edilemez olanı indirgemek adına bir şeyleri sayıyor, sıralıyor, alt alta diziyor, başlıklar altına yerleştiriyoruz. ‘Liste yapma saplantısı’ anlamına gelen bir sözcük bile türemiş çağımızda: glazomani.[i]

Listelere olan merakını saklamayanlardan Umberto Eco, pratik listeleri (alışveriş listesi, katalog, envanter, yapılacak işler, menü, hatta sözlük) edebi veya şairane ya da estetik listelerden, tutarlıları kaotik olanlardan ayrı tutuyor.[ii] Pratik listelerin işlevinin belli olduğuna, her ne kadar birbirine benzemeyen maddelerden oluşsalar da bağlamları bakımından ilintili şeyleri bir araya topladığına dikkat çeken Eco, felsefi anlam taşıyan, edebi birer araç niteliği olan listeleri ‘listelerken’[iii] eski Yunan’dan bu yana felsefe ve bilimin rüyasının nesneleri özlerine göre tanımak ve tanımlamak olduğunu ekliyor. Evet, bir rüya ancak, zira sonsuz bir evrende tüm listeler eksik kalmaya mahkum ve insanlar fani. Şöyle diyor Eco: “Son derece üzücü, alçaltıcı bir kısıtlamaya tabiyiz biz: ölüme. Bu yüzden sınırsız olan, dolayısıyla sonu bulunmayan şeylere düşkünüz. Ölümü düşünmekten kaçmanın bir yolu bu. Listeleri seviyoruz, çünkü ölmek istemiyoruz.”[iv]

Homeros’un İlyada’da bir bir saydığı gemilerden[v] Perec’in Bin Dokuz Yüz Yetmiş Dört Senesi Boyunca Boğazımdan Geçen Sıvı ve Katı Besinleri Envanterleme Girişimi’ne, Gargantua’nın Oyunları’ndan Susan Sontag’ın ‘sevdiği şeyler listesine’ varana değin edebiyat da listelerle dolu. Anlatıya hizmet eden listeler bunlar çoğu zaman; Eco’nun nitelemesiyle kimi zaman kaotik, kimi zaman şairane... Perec, örneğin, hakikati nafile yakalamaya çabaladığımız hayatlarımızı düşten yoksun bir uykuda geçirdiğimizi, alışageldiğimiz ve karmaşık dünyayı deşifre etmek için envanterlere başvurmamız gerektiğini belirtiyor; alelade şeylerden söz edilmesi, bunların peşlerine düşülmesi gerektiğini söylüyor, öyle ki bizlerden, bizim kim olduğumuzdan bahsedilebilsin... Listeler, birer ayna, birer belge ve bizlere dair ipuçları taşıyor; hatta listelerin kültürün temelini attığı görüşünü öne süren Eco, bunların görsel de olabileceğini söyleyerek Flaman ve Hollanda natürmortlarını kendi oluşturduğu listeler listesine ekliyor.[vi] Hepsi, surelerden kanunlara, İlyada’nın gemilerinden masalara dizli meyvelerin görsel tasvirlerine varana değin antropolojik değer taşıyor, kültüre dair fragmanlar ortaya koyuyor.

______________________________

[i] DiClaudio, Dennis. Paranoyak: Ruh Sağlığından Şüphe Duyanların El Kitabı. Çeviren: Avi Pardo.
[ii] The Infinity of Lists. Rizzoli; 2009.
[iii] Eco, Umberto. Genç Bir Romancının İtirafları. Çeviren: İlknur Özdemir.
[iv] Umberto Eco, Der Spiegel söyleşisi. 11 Kasım 2009.
[v] “(...) adıyla, sanıyla sayamam yığınla insanı ben/ on tane ağzım olsa, on tane dilim / hiç kısılmayacak bir sesim olsa, göğsümde tunçtan bir yüreğim./ Ama bütün gemileri, komutanları sayacağım yine de.” Homeros, İlyada. Can Yayınları. Çeviren: Azra Erhat.
[vi] Eco’nun, 2009 yılında Louvre Müzesi için Listelerin Sonsuzluğu adlı serginin küratörlüğünü üstlendiğini belirtmek gerek.