26 Mart 2018 Pazartesi

Şans!

Blog bir süredir uykudaydı, biliyorsunuz, ama mevsimidir, aramıza dönüyor yavaş yavaş. Geçen hafta Instagram'da (takipte değilseniz bekleriz) Erlend Loe'nun Naif. Süper'ini hediye ettiğimiz bir çekilişimiz vardı, bugün sonuçlandı - beş okurumuz, bizden kitap kazandı.

Çekiliş detayları aşağıda yer alıyor, eski takipçiler bilirler, zamanında burada da pek çok çekiliş yaptık, şimdilik çekilişler Instagram'da sürecek, herkesi oraya da bekleriz. @sirenkitap









22 Mart 2018 Perşembe

İçten



Soru: Kendinize yakın bulduğunuz çağdaş yazarlar var mı?

Erlend Loe: Sevdiğim pek çok yazar var ama kendime yakın bulduğum çok kişi var diyemem. Bunlardan biri Douglas Coupland. Naive. Süper'in yayımlanmasından kısa zaman önce, o, Tanrıdan Sonra Yaşam'ı yayımladı; orada benzer duygular, benzer konular ele alınmıştı. Ben de bu kitabı okuduktan sonra unutmak için epey uğraştım, çünkü içindeki birçok şey, söylemek istediklerime yakındı. Ondan öncesinde de X Kuşağı'nı epey sevmiştim... Gelgelelim burada bahsettiğimin (kitaplarımı yaftalarken kullandığınız) "yeni duyarlılık" ya da "yeni içtenlik" tanımlarından daha karmaşık olduğu fikrindeyim. Dürüst olmak gerekirse bu terimlerin tam olarak ne anlama geldiklerini ben de bilmiyorum.

Ama evet, Naif. Süper, doksanlara karşı tepkiden doğdu, en azından doksanların İskandinavya'sına. O zamanın gençlik kültürü ukala, alaycı, soğuk, hatta nihilistti. Ben de parçasıydım. Memnunum buna. Kendi mizah anlayışım da bu atmosferde yoğrulmuş olduğu için, dünyaya yaklaşımımın temelinde ironi yer alıyor. Sanki her şeyin üzerindeymişsin de olanı biteni ciddiyete ihtiyaç duymaksızın yorumlayabilirmişsin gibi bir his.

Öte yandan, tam da her şey bu denli soğuklaşmış, bu denli ukalalaşmışken akıntının tersine yüzmek istedim. Hepimizin insan olduğunu ve kırılgan olabileceğimizi, hatta, her zamankinden daha da kırılgan olabileceğimiz söylemek istemiştim, tam da bu "soğukluk" nedeniyle - aynı sorunun sonucunda ortaya çıkan bir belirtiydi o da sonuçta.

Daha sıcak, daha "yuvarlak" ve daha içten bir şey yazmayı hedefledim. Gelgelelim bu roman da alaycılıktan nasibini almıştır. Safi samimiyet içermez.

(Erlend Loe, tüm içtenliğiyle, Naif. Süper'in nasıl doğduğunu anlatıyor. Kaynak: Art Territorry söyleşisi. Görselde: Relational Painting Number 64, Fritz Glarner. )

21 Mart 2018 Çarşamba

Bahar

Belli bir gerekçe olmadan, öylesine uzaklaşılan bir yere yine öylesine yeniden uğrarmış gibi... Baharın ilk günü madem, yeni bir başlangıç olsun bu. Bu blog, yazarının sesi olarak on yıldır burada, ilkin öznel bir dışavurum platformu olarak kurgulansa da, sonra kitap hazırlıkları sırasında aklımızdan geçirip de resmi kanallarda söylemediklerimizi aktarma alanına ve genel olarak kitap, sanat, yaşam çerçevesinden dünyaya bakmaya çalışan bir mecraya dönüştü. İlk başta düzensizdi, sonra haftada üç gün, ardından, uzun yıllar boyunca haftada beş gün güncellendi ve böyle devam etti. Aralar da oldu tabii, uzun ya da kısa sessizlikler, kasıtlı molalar veya beklenmedik suskunluklar... Ne yalan söyleyeyim, içimden konuşmak gelmezken yazmak da zordu çoğu zaman, yalandan yazacağıma hiç yazmayayım dedim, bazen de rutini terk etmenin verdiği paslanmışlıkla başına geçemedim. Ben başlarken blog'lar mühimdi, sonra sonra Twitter gibi, Instagram gibi mikro-blogging alanları öne çıktı, blog ortamları biraz da bundan öksüz kaldı. Şimdi, ışığı bıçak gibi keskin bu bahar gününde, uzun zamandır ayak basmadığım bir bahçeye çıkarmış gibi bir ruh hali içindeyim.

Buradayım, uğramak isteyen olursa beklerim.

Gelsin bahar!

(Görselde Levent Çarşı, en oturaklı sakini ve laleleriyle birlikte, bu sabah.)